Çürüme sonsuz bir düşüşün başlangıcıdır. Önce ahlak çözülmeye başlar, hak ve hukuk anlamını yitirir, adalet güçlülerin silahına dönüştürülür. Paylaşımda hak edenler değil, itaat edenler pay alır. Büyük yığınlar hızla yoksullaşırken, küçük bir ayrıcalıklı azınlık kazandıkça kazanır. Ulusa ait olan varlıklar bu küçük azınlığa peşkeş çekilir. Temel hakların en önemli halkalarını oluşturan eğitim, sağlık ve güvenlik, sadece parası olanlar için erişilebilir olur. Üretim azalırken, tüketim hızla artar(!)
Ahlak, olumlu yargılar bileşkesidir. Bu nedenle ahlaklı bir kişi dendiği zaman, bazı önemli ve gerekli niteliklerin var olduğunu kabul ederiz. Doğru, dürüst, namuslu, hak bilir ve hukuk tanır; iyiden, güzelden, doğrudan ve haklı olandan yana olan bir insan algısı oluşur.
Yaşamdan yana olan ve yaşamlara katkılar sunmaktan yana olan; kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkalarına yapmayan kişiler, ahlaklı ve güvenilir olan kişilerdir. Güvenirliğin yanına, inandırıcılığı olanları da eklemek gerekir. Aslında bu anlatım, yüreği gibi solda olanları tanımlar.
Çürüme tekil özneleri özünden uzaklaştıran ve süreç içinde yok eden bir olguya işaret eder. Aynı şey toplumda olduğunda; etkileşim içinde olan tüm bireyleri farklı biçimlerde ve olumsuz olarak etkiler. İşsizlik, yokluk, yoksulluk, kontrolsüz fiyat artışları, bazı kaynak ve değerlerin satılması, birtakım kişilerin korunup kollanması, öğrencilerin yurtsuz kalması, beslenme çantasına bir şey konamaması, sağlığa erişimin güçleşmesi, yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi, normal vatandaşa yararı olmayan yatırımların yapılması, yoksuldan zorla alınanların bazı varsıllara verilmesi, paylaşımların adil olmaması ve adaletin olmaması!...
Doğal olandan, normalden ve özünden uzaklaşarak, aynı zamanda yararlı olandan da uzaklaşmak çürümedir. Toplumsal çürüme, istenmeyen bir formda var olmaya devam etmektir. Maddelerdeki çürüme, objenin özünden uzaklaşarak; yararlı olmak yerine zararlı olması halidir. Toplumdaki çürüme önce ahlakı vurur. Çöken ahlak kurumları, toplumsal yapıları ve devleti çökertir(!) Toplumsal çürüme, kötüden daha kötüye doğru bir yol alıştır! Kötüye gidişte bir dip yoktur, sadece düşüş var; yaşamdan kopanlar dışında kalanlar düşmeye devam eder!...
İnsan ilişkileri ve toplumun bütünlüğü açısından soruna yaklaştığımızda; ayrımcılığın ve ötekileştirmenin, çürümenin başlangıcı olduğunu görürüz. Özellikle paylaşım yaklaşımı, adaleti olduğu kadar, adaletsizliği de görünür kılar. Paylaşımdaki adaletsizlik ve ötekileştirme yaklaşımları çürümenin, toplumun tüm damarlarına ve kılcallarına ulaşarak; büyük olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olur. Adaletsiz paylaşıma yargı desteği sağlandığında yani, yargı silah olarak kullanıldığında çürüme toplumun bünyesini sarar. Halk arasında söylenen “tuz kotu” söylemi bu olumsuz durumu anlatır!
Atalarımız toplumsal çürümeyi anlatmak için; “Balık baştan kokar! “Der. Bir biçimde toplumun öz savunmasının işlevsiz hale getirilmesi vurgulanmış olur. Toplumun kurumları normal olarak işlevlerini yerine getirdiklerinde, çürümeden söz edilemez. Ancak sorumlular ki, ister seçimle isterse de atama ile gelmiş olsun; görevlerini gerektiği gibi yapmadıklarında, toplumsal çürüme başlar.
Tabandan gelen bilinçsiz istemlerle, tepeden gelen olumsuz planlı uygulamalar, toplumsal çürüme noktasında kesişir(!) Bu suç ortaklığı hızla yayılmaya başlar. Yasaların görmezden gelindiği, kurum ve kuralların işletilmediği noktalarda kişisel çıkarlar, toplum çıkarı ve kamu yararının önüne geçirilir(!) Tüm kaynaklar bilimsellikten uzak ve hoyratça tüketilir. Sistemin temel mantığı, yoksulardan alarak zenginlere verme biçiminde uygulanır. Üst kesim, kendisini her şeyin üstünde görmeye başlar. Çıkar temelli kötülük hızla yayılır ve ülkenin bedenini felç eder(!) Güven ve güvenlik ortadan kalkar ki; büyük çoğunluk için her an her şey olabilir düşüncesi yaygınlaşır!...