FRANSA'YA BORÇ VE PADİŞAH ABDÜLHAMİD

Tarih 1901.

Devlet iki Fransız tüccardan alınan borcu ödeyemeyince, Fransız donanması Midilli Adası’nı işgal ederek, Ada’daki Osmanlı gümrüğüne el koymuştu. 1900’ün ilk yıllarında en büyük sıkıntı şüphesiz ki parasızlıktı. Osmanlı Devleti iç ve dış borçları yüzünden çok zor durumdaydı. Devlet, borçları kapatabilmek için GALATA SARRAFLARI’NDAN bile borç para alır duruma gelmişti. Bu borçlar çoğu zaman geri ödenemiyordu. Bunun yanında Abdülhamid’in çevresindeki güçlü adamlar ceplerini doldurmaktan geri kalmıyorlardı. 1901’de Osmanlı Devleti, onur kırıcı bir durumla karşı karşıya kalmıştı. Abdülaziz devrinin sonlarında devlet, LORANDO ve TUBİNE adlarında Fransız uyruklu iki bankerden borç almıştı.

25 yıl sonra ortaya çıktı

Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde kullanılan para aradan geçen 25 yıl boyunca ödenmemiş, faizleri ile birlikte çok yüksek bir meblağa ulaşmıştı. Fransız sefiri Constans, 1901’in temmuz ayından itibaren bu borcu alabilmek için hükümeti sıkıştırırken, alacaklılar İstanbul’da mahkemeye başvurmuşlar ve davayı da kazanmışlardı. Yalnız hükümet, amcasının tahttan indirilmesinde kullanılan böyle bir borcun varlığından Abdülhamid’i haberdar etmekten korkmuş ve bunu Padişah’a duyurmamıştı. Ağustos ayına gelindiğinde ise Fransa hükümeti elçisi vasıtasıyla durumdan bizzat Saray’ı haberdar edince Abdülhamid’in meseleden haberi olmuştu. Abdülhamid, sefir ile görüşmesinde borcun ödeneceğine dair teminat vermişti. Fransız sefir, borcun ödenmesinden başka İstanbul rıhtımlarının işletme imtiyazını 35 milyon Frank karşılığında elde etmelerine rağmen, rıhtımın devir işlemlerinin yapılmamasından da şikáyet etmişti. Ancak Abdülhamid’in "Ödenecek" sözünü verdiği borcun karşılığı hazinede yoktu. Teşrifat Nazırı İbrahim Paşa, dört gün boyunca yaptığı incelemeler sonucunda bu durumu Padişah’a bildirmişti. Padişah utana sıkıla Fransız sefire "Hazinede borcumuza karşılık para yok" deyince, Fransız sefiri, borcun karşılanması için bazı gelir teklifleri iletmiş, ancak bir netice elde edemeyince de siyasi ilişkilerin kesildiğini ve kendisinin de İstanbul’dan ayrılacağını bildirmişti. İkinci Abdülhamid, 26 Ağustos’ta Sirkeci Garı’ndan trene binişi sırasında Constans’ı durdurmak için Teşrifat Nazırı İbrahim ile Ziraat Nazırı Selim Melhame Paşalar’ı gara göndermiş ancak sefiri ikna etmeyi başaramamışlardı.

1-47

Aradan bir buçuk ay geçmiş, borç tahsil edilemeyince Fransa hükümeti, 7 savaş gemisinden kurulu filosunu Midilli Adası’na yollamış ve 5 Kasım 1901’de bu adanın gümrüğüne el koymuş, borcunu böyle tahsil edeceğini Babıáli’ye bildirmişti. Fransızlar, Midilli’yi boşaltmak için sadece borcun ödenmesinin de yetmeyeceğini, Osmanlı ülkesinde Fransız himayesinde bulunan okul, hastahane, dini müesseseler için de yeni imtiyazlar talep etmiş, bunların resmen tanınmasını istemişti. Midilli Adası’nın işgal edildiğini haber alan İkinci Abdülhamid, askere direnmeyin emri vermiş ve Fransa’nın tüm isteklerini kabul ettiğini açıklamış ve Lorando’ya 340 bin ve Tubini’ye de 162 bin olmak üzere yarım milyon küsur paranın ödeneceğini, Fransa’nın talep ettiği imtiyazları da vereceğini bildirmişti.

Eşinin parasıyla ödedi

Abdülhamid, bu borcun büyük bölümünü eşi Fatma Pesend Hanım’dan temin etmişti.

Midilli’ye vardığında Ada’nın Rum halkı tarafından sevinçle karşılanmış olan Fransız savaş gemileri de kısa süre adayı terk etmişlerdi. Ancak bu kötü örnek üzerine Almanlar, Ruslar ve İngilizler de kendi dini ve kültürel müesseseleri için çeşitli imtiyazlar koparmaktan geri kalmamıştı. İki tüccarın borcu yüzünden İstanbul’u terk eden Fransız sefiri de anlaşmazlığı kendi usulüyle çözmelerinin verdiği rahatlıkla bir süre sonra yeniden görevinin başına dönmüştü. 1462’de Fatih Sultan Mehmed devrinde, Osmanlı topraklarına katılan Midilli Adası, Balkan Savaşları sırasında Yunanlılar tarafından, tek kurşun atmadan işgal edildi ve 30 Mayıs 1913’teki Londra Antlaşması’yla Yunanistan’a bırakıldı

BULGARİSTAN

19 Mayıs 1934 yılında bir darbe yapan Bulgar ordusu, kurdurduğu geçici hükümet sayesinde hitler Almanya’sının safında yerini almış, Bulgaristan Türkleri arasında yaygınlaşan "turan gençlik ve spor cemiyetleri Birliği’ne karşı polis takibe geçip işkence ile öldürmeler çoğalmıştı.

Ayrıca Bulgar köylerinden teşkil ettikleri çetelerle Türklere karşı 500 yıllık vatanlarında toplu katliama başlamak üzereyken, Türk istihbaratı bu haberi ATATÜRK’e iletir.

Atatürk de, o sıralarda Trakya'da Askerî Tatbikat yapmakta olan 3. Ordu Komutanı Salih Omurtak Paşa'ya, biraz Bulgar sınırını ihlâl ederek Bulgarlara gözdağı vermesi konusunda talimat verir.

Yağmurlu bir gecede akşamdan Bulgar sınırını sapa bir yerden geçen askerimizin öncü birlikleri, sabah ortalık aydınlandığında filibe yakınındaki A) kasabasına varmışlardır.

Önce kendi askerleri sanan Bulgarlar, hava iyice aydınlanınca, Filibe'ye doğru ilerleyen birliklerin Türk askeri olduğunu fark etmişler ve olay Bulgar kralına iletilmiş.

Telefona sarılan KRAL III. BORİS, Atatürk'le yaptığı görüşmede, "Ekselansları acaba Bulgaristan'a harp mi ilân ettiniz?" diye sorar telâşla. Atatürk, "neden böyle bir şey yapalım ki!" deyince, Kral Boris; askerleriniz Sofya yönünde ilerliyorlar!" diye cevap vermiş.

Atatürk "Yolu şaşırmışlardır, kral hazretleri, şimdi olayı tetkik eder, haşmetmealarına malûmat arz ederim" diyerek teselli etmiş ve Salih Omurtak Paşa'ya:

"Maksat hâsıl olmuştur, geri dönün" talimatı gönderilmiştir.

Bu gözdağı üzerine, kral hemen duruma el koymuş ve kitle halinde yapılması plânlanan Türk katliamı da durdurulmuştur.

Dünyanın herhangi bir bölgesinde bir Tük'ün saçının teline dahi zarar gelmesi, Türk devletinin kabul edemeyeceği birşeydi.