Siyasete yeni başladığımız dönemlerde “nasıl olsa henüz yaşımız genç acelemiz yok, bizden büyüklerin siyasette yer bulmaları ve hedefledikleri yere ulaşabilmeleri adına gereken gayreti gösterelim sonrasında nasıl olsa sıra bize gelir” diye düşünürken kafamızı çevirdik ki otuz yıl geçmiş.

“Bizim yaş grubumuz dünyanın tüm derdini tüm yükünü çekti” şeklinde bir ifade kullansak sanıyoruz mübalağa etmiş olmayız, bir taraftan SSCB’nin dağılması bir taraftan “dünya yıkılsa bir araya gelemezler” diye düşünülen iki Almanya’nın birleşmesi, bir taraftan iletişim teknolojisinin olağan üstü gelişmesi ile dünyanın olabildiğince küçülmesi bizim nesli de ister istemez iki arada bir derede bırakmış oldu.

Aradan geçen onca yıldan sonra politik tercihleri dolayısı ile siyasetin en üst noktalarına kadar tırmanmayı tırmandıktan sonra da orada kalmayı becerebilen binlerce tanıdığımız olmasına rağmen bizim gibi yüzbinlerce insan da yine politik tercihleri dolayısı ile alçak sürünmeye mahkum oldu.

Yıllar önce özellikle siyaseti ideolojik partilerde yapanlar için “emek” son derece önemliydi, Milletvekilliği, belediye başkanlığı yada meclis üyeliği için isim lazım olduğunda hep birlikte “Falanca arkadaşımızın partiye çok büyük emeği var dolayısı ile sözünü ettiğimiz bu makam yada makamlara en çok bu arkadaşlarımız layık” ifadesi hemen her noktada kullanılırdı.

İki binli yıllarda birden bire ne olduysa bu durum birden bire değişti, Tam seçim üzeri yada seçimden birkaç ay önce partiye gelen biraz cebi şişkin paralı isimler birden bire baş tacı edilmeye başlandı, o zamana kadar para ile pul ile işi olmayan partililerde birkaç pazarlamacının “-Partide dava adamı çok ama seçimde bilindiği gibi para ile yapılıyor, bu arkadaşımız partiye yeni geldi ama bizim bütün masraflarımızı karşılayacak birisi” dediği andan itibaren özellikle ideoloji partileri bambaşka noktalara doğru savrulmaya başladılar.

Aradan geçen zaman zarfında herkes biraz daha yaşlandı, saçları döküldü, dişleri azaldı, gözleri dada az görür, kulakları daha zor duyar oldu, yarışa kendisinden sonra başlayanların bir anda kendisinden fersah fersah önde gittiğini gören ve kendilerini “dava adamı” olarak niteleyen kim varsa son dönemlerde “Benden sonra tufan” ifadesini daha çok kullanır oldular.

Siyasetin bu acımasızlığı muhtemelen her zaman vardı ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi iki binli yıllardan itibaren başlayan bu “savrulma” partilerin içerisindeki hemen herkesi birleştireceğine ayrı ayrı kamplara böler duruma geldi.

Böylesi bir noktada aynı ideoloji etrafında kümelenmiş olsalar bile kimsenin bir diğeri için yol açması artık mümkün değil, sıranın kendisinde olduğunu ancak anlatmaya çalıştığımız nedenlerden dolayı hakkının yendiğini düşünen on binlerce siyasetçi bir taraftan gelecek yıl yapılacak olan genel seçim için derdinden derine çalışmaya başlamışken bir taraftan da “benden sonra tufan” söylemi çerçevesinde rakip eksiltmeye çalışıyorlar.

Kimin altta kalacağını kimin üste çıkacağını da aday listeleri açıklandığında öğreneceğiz.

Asıl tufan da sanıyoruz o zaman kopacak..