Öncelikle belirtilmesi ve üzerinde durulması gereken şey, ayrımcılıklardan kaçınarak normalin sınırlarını daraltmamaktır. Normal, genel çoğunluğun yer aldığı alandır. Genel çoğunluk toplumun omurgasını oluşturur. Genel çoğunluğun birlikteliklerinin sürdürülmesi için, adil paylaşım, etkin düzenleyici değişkenlerdendir. Her koşulda hukukun üstünlüğü temelinde, temel hakların gözetilmesi varlık sürdürme; güvenlik ve güven içinde birliktelik, dayanışmak için kaçınılmazdır.
Ayrıcalıklar, o konumdan yarar sağlayanlar tarafından gündemde tutulur. Bu tutumu besleyen şey ise, yeterli bilgiye sahip olmamaktan kaynaklanır. Araştırmayan ve soruşturmayan yığınların olduğu toplumlarda, ayrımcılıklarla oynamak kolaylaşır(!)
Ayrıcalık sadece pozitif sapmalarda gözetilir ise yararlı olabilir. Pozitif ayrımcılığın uygulanacağı kesimler; yaşlılar, güçsüzler, çocuklar, hastalar, kadınlar ve farklılıkları olanlardır. Bu kapsamda toplumlarda sık görülmeyen zeki insanlarda ayrımcı uygulamalar kapsamına alınmalıdır. Yaşama değer katabilecek insanların oranı %3’ü geçmez. Bu kesimler için uygulanacak olan pozitif ayrımcı yaklaşımlar; insanlığın, toplumun, doğanın ve öteki tüm varlıkların yararınadır. Yaşamı kolaylaştırıcı ve refahı artıran katkılar, mutlaka gözetilmelidir. Yararlı ayrıcalık sonuçta, her kesime yarar sağlayacak olan ayrıcalıktır. Bunun için aynılar arasında ayrımcılık yapılmamalı fakat farklılığı yararlı olacak olanlarında mutlaka gözetilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Çünkü değişimin ve gelişimin motor gücü onlardır.
Bizim karşı çıktığımız ayrıcalıklar; toplumun, doğanın, tüm varlıkların ve insanlığın yararına olmayan ayrımcılıklardır. Belli kişileri, belli kesimleri ve belli kurumları gözeten ayrıcalıklar sadece onlara yarar sağlarken, topluma yarar yerine zarar getiren ayrımcılıklardır!
Fırsat eşitliğini geçerli kılmak, demokratik bir yaklaşım olduğu gibi, doğal olarak olması gerekendir. Bu yaklaşım güveni ve birlikteliği güçlendirir ki, bu da uluslaşabilmenin ön koşullarındandır. Bu arada insanı, yaşamın merkezine alan tanım ve kavramlardan kaçınmak gerekir. Çünkü bu mantık (mantıksızlık) kendisini yaşam çevresinin merkezine yerleştirir. Onlar, kendilerini mevcutlardan farklı ve ayrıcalıklı olarak görürler(!) İşte örtük ayrımcılık bu noktada başlar.
Ayrımcılık dendiği zaman, tür ayrımcılığı dikkate alınmaz. İnsanlar kendilerini, dünyanın tek anlatı olduklarını sandıkları sürece, hep kendilerini anlatmaya devam edeceklerdir. Hayvanları ve bitkileri, yaşam zincirinde olmaları gereken yerlere koymayıp, onları görmezden gelmeye devam edeceklerdir. Bu hastalıklı egemen mantığı, öteki varlıkları sadece kendilerinin yararlanmalarına sunulan şeyler olarak görmeye devam edeceklerdir. Kendileri için bayram saydıkları özel anlam yükledikleri günlerinde, onları kurban etmeye devam edeceklerdir! Oysa hayvanlar ve bitkiler bizlerin arkadaşları ve can dostlarımızdır!
Yaşam, farklılıklar üzerinden ayrıştırarak değil; benzerlikler üzerinden birleştirerek anlamlı ve güçlü kılınabilir. Yaşam, yaşanılası kılındığında, bundan tüm varlıklar yararlanır.
Ayrımcılık, henüz çaresi bulunmayan bir insanlık hastalığıdır. İnsanlığa karşı işlenen en büyük suç; “çit”, çevirme eylemi ile başlatılmıştır!
Ağaç ölüleri karşılıyor direnen yığınları…
Duyulmayan çığlıkları, görülmeyen gözyaşlarıyla!
Katliam açıktan yapılıyor kazanç uğruna;
Varlıkları yok edenler saldırıyor direnen insanlara!