Yazıya geçmeden önce bir çağrıyı okurlarımla paylaşmak istiyorum.
X ÇAĞRIMDIR!...
Halkımız için ve onların adına yerel yönetime çağrımdır!...
Musluklardan akan su, kullanılabilir ve içilebilir hale getirilsin…
Her bireyin kendisine ve çevresindekilere sorması gereken sorular:
-Siz nasıl bir ülke istiyorsunuz?
-Nasıl bir yaşam düşlüyorsunuz?
-Kararlarınızı vicdanınız onaylıyor mu?
-Hukukun üstünlüğü karşısında ezildiğiniz oluyor mu?
-Yüreğiniz “kul” olmaktan öteye gitmeye yetmiyor mu?
-Temel haklara ve özgürlüklere kıymak bu kadar kolay mı? (Bütün varlıklar buna dahildir.)
-Çöplerden yiyecek toplayanları gördüğünüzde yüreğiniz kanıyor mu?
-Ülkemiz doktorlarını, akademisyenlerini ve yetişmiş gençlerini kaybederken ne düşünüyorsunuz?
-Sınırlarımızın yol geçen hanına çevrilmesini ve bunun bir gizli işgalin başlangıcı olduğunu göremiyor musunuz?
-Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler karşısında susmak ne kadar doğru?
-Onurlu bir dik duruşu gerçekleştirmek bu kadar mı zor?
Sivil duruş, yönetenlerin yapması gerekirken yapmadıklarını; özgür iradi katılımlarla çözmeye yönelmektir. Otoriteye rağmen çözüme yönelme çatışmanın başlangıcıdır. Sorunların çözümü halk yararı temelli olduğu için, otoriteler sivil oluşumlara cepheden saldırmaz. Bunun yerine sivil toplum oluşumlarında öne çıkan saygın bireyleri itibarsızlaştırma yoluna saparlar(!) Besleme itibarsızlaştırma kıtaları harekete geçirilir.
Sivil oluşumların öncelikleri arasında insanların ve tüm varlıkların yaşama hakkı var. Doğanın korunması bu öncelikliler arasında yer alır. Temel hakların, kamu yararının ve ülke çıkarının yanı sıra, dünya insanlık ailesinin yararına olan her olumlu harekete katılır.
Özgüven, öngörü ve farkındalık donanımı olan sivil oluşum katılımcıları, yaşamın yararına olan her hareketin içinde yer alır.
Var olan her şey, varlıklar toplamıdır, yani farklılıklar birlikteliğidir. Uyumlu farklılıklar; değişimin, gelişimin ve güçlü bir konuma erişmenin kaynağıdır. Bu açıdan bakıldığında diyalektik olarak, farklılıklar olması gerekendir. Doğru algılayıp düzgün düşünenler, analizler ve sentezler sonucunda daha yararlı olacak olan üst formları yakalayabilirler. Farklılıklar aynı zamanda uyuşmazlıkların ve çatışmalarında kaynağıdır.
Uyuşmazlık çok görece bir kavramdır. Toplumlara bakıldığında kabaca iki kesimin olduğu görülür; sömürenler ve sömürülenler. Bunların konumlanışları ise, üç öbek oluşturur; sömürenler, sömürülenler ve sömürülmesine karşın, sömürenlerin hizmetinde olanlar(!) Sömürenler azınlıktır, sömürülenler ise çoğunluğu oluşturur. Buna karşın, toplumları çoğunluklar değil, azınlıklar yönetir. Peki bu azınlıklar, yönetme çoğunluğunu nasıl elde eder? Büyük çoğunluğu bölerek, parçalayarak ve yalan söyleyerek. Sözünü ettiğimiz iki kesimden çoğunluğu oluşturanların; bilgisiz, bilinçsiz ve örgütsüz olmalarından yararlanırlar. Kendilerine karşı olması gerekenlerin büyük çoğunluğunu, dolgu malzemesi olarak kullanırlar(!) Büyük yığınlar olmaları gereken cephede değil, karşı cephede kendilerine karşı savaşırlar(!) Ordular ve güvenlik güçlerinin öncelikli görevi; varsılları ve onların varlıklarını korumaktır. Bu güçleri kontrol eden güçlerden normal vatandaşları korumak çağımızın öncelikli görevlerdendir. Bunun için bulunan çözümler var. Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti temel çözümlerin önde gelenidir. Her koşulda bu yapılar kurulmalı ve korunmalıdır. Devletin ideolojik aygıtları, devleti yönetenlerin hizmetindedir. İnanç kurumları başta olmak üzere; eğitim, sağlık ve güvenlik kurumları özerk olmalıdır!...