Günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiş batıl inançların kaynaklarını öğrenmeye çalışmak bizi kültür kökenlerimizle tanıştırmaktadır. Geceleri tırnak kesmek, kapı eşiğinde durmak, akşamları saç kesmek ve köpek ulumasına yüklenen anlamlar kökleri hep Şamanist inançlarda olan uygulamalardır. Bir Altaylı kam olan Yuguşeva, bu inançların hepsinin kendi kültürlerinde de olduğunu belirtmekte ve ardındaki sebepleri açıklamaktadır.
Örneğin, Altaylarda geceleri tırnak kesilmez ve kesilen tırnaklar toplanıp gömülür; sebebi tırnakla birlikte insanın ruhunun da kaybolacağına inanılmasıdır. Akşamları saç da kesilmez; saç çöpe atılmaz, tarandıktan sonra toplanır ve bir yere saklanır, çünkü öldükten sonra insanın ruhu bütün dünyayı dolaşıp o saçı bulmalıdır. Ayrıca çocukların ilk saçı hayat boyu saklanır. Bunun yanı sıra, kapı eşiğinde durulmaz; çünkü Erlik-biy’in kızları insanın canını alıp götürebilir. Canı çalınan bu insan da hastalanıp ölebilir. Köpek ulumasının ölümün habercisi olması da bir başka inançtır. Bunun sebebi köpeklerin iyi, kötü ruhları ve insan ruhunu görebiliyor olmasıdır. Köpek herhangi bir ruhu görünce de ulumaya başlar. Köpeği çok uluyan evde de yakında insan öleceği düşünülür.
Bu tip inançların hepsi Anadolu’daki Müslüman Türkler arasında da yaygındır fakat bunların ardındaki mitler unutulmuş ve mantıklı açıklamaları olmayan batıl inançlar olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Bu inançların Altaylardaki Şamanist inançlar arasında yerini alması, bunların bizlere Orta Asya kökenli atalarımızın mirası olduğunu düşündürmektedir.
Nazar ile ilgili uygulamalar da halk arasında oldukça yaygın olan ve kökleri eski Türk inanışlarına dayanan uygulamalardır. Kurşun dökme, göz değmesine karşı nazar boncuğu takma ve “tu-tu-tu”lama bunların en yaygın olanlarıdır. Şamanizm’de “kut dökme” ya da “kut kuyma” olarak anılan kurşun dökme “kötü ruhlardan birinin çaldığı kutu, yani ‘talih, saadet unsurunu’ geri döndürmek için yapılan bir sihri ayindir”.
Günümüzde de talihi kötü giden insanlar için kurşun dökülerek talihleri açılmaya çalışılır. Göz değmesi inancı da kişinin ruhunun Erlik’in (Şeytan’ın) buyruğu altına girdiği inancıyla ilintilidir. Kişi bu durumda her kötülüğü yapabilmekte ve kimi zaman bunun farkına varmakta, kimi zamansa varamamaktadır (Kalafat, s. 276). Kötü iyeyi (ruhu) uzaklaştırmak için en sık mavi boncuk kullanılır. Türkler bu nesneyi çok eski zamanlardan beri kullanmaktadırlar. Boncuğun mavi olmasının sebebi, Türkler arasında mavi göze çok seyrek rastlanması ve mavi gözün olağanüstü güce sahip olduğuna inanılmasıyla ilintilidir. Bu sebeple çocuklarını mavi gözlü kişilerden saklama gereği duymuşlardır (İnan’dan akt. Çıblak, 2004, s. 7).
Günümüzde de hala mavi gözlü kişilerin nazarının değdiğine inanılmaktadır. Nazara karşı alınan bir diğer tedbir ise beğeniyle bakılan canlı veya cansız varlığın olduğu yöne doğru “tü-tü-tü” şeklinde tükürür gibi yapılmasıdır. Bu davranış, içinde varlığını bildiği kara iyeyi şaşırtmaya yönelik bir davranıştır (Kalafat, 1991, s. 276). Böylelikle beğeniyle bakılan varlık kişinin içindeki kötü ruhlardan korunmaktadır.
Şamanizm büyü üzerine kurulu bir inanç sistemidir. Büyücülük bugün de halk arasında var olan, kökeni en ilkel toplumlara uzanan uygulamalardan bir tanesidir. Ancak bugünkü haliyle ilkel toplumlardaki anlamından çok uzaktır. Eski toplumlarda din, büyü ve yaşam iç içe geçmiş durumdaydı ve büyünün çok geniş kullanım alanları vardı; bunlar, kozmik tesirlerin çekilmesi için yapılan büyüler, doğa olaylarına etki edebilme, şifacılık, ruhsal irtibatlar ve kehanet çalışmaları için yapılan büyülerdi (Candan, 2011, s. 409). Bu bağlamda büyü, o dönemlerde bugünkü bilimin yerine geçen bir uygulamaydı demek yanlış olmayacaktır. Günümüzde İslam dininde büyünün günah olduğu belirtildiği halde kendine “hoca” diyen birtakım şarlatanlar büyüyü kullanıp çaresiz insanların duygularını sömürmekte ve onların dertlerine çare olmayı vaat etmektedirler. Böylelikle büyü ve büyücülük de Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra varlığını sürdürmüş bir Şamanist uygulama olarak hala varlığını devam ettirmektedir.
SONUÇ OLARAK…
Mitler her ne kadar ilk anlamları unutulmuş olsa da hala günlük hayatımızın içinde değişik şekillerde yaşamayı sürdürmektedirler. Geleneklerimizde, adetlerimizde, inançlarımızda ve alışkanlıklarımızda mitlerin izleri o kadar fazladır ki, burada bunların ancak bir kısmı incelenebilmiştir. Eski Türk inanç sistemlerini araştırmak bugünkü inanç sistemini hurafelerden arındırmayı sağlayacağı gibi, bizi aynı zamanda kültür kökenlerimizle de tanıştırmaktadır. Bu açıdan mitoloji/mit bilimi geçmişimizle bugünümüzü birbirine bağlamaktadır.
Dipnotlar:
(1) Kült: Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara, nesnelere karşı gösterilen saygı, onlara tapınış, inanç örüntüsü (Çobanoğlu, Yıldırım, Tökel, Tekin & Doğan, 2011, s. 3).
(2) Mit: İnsan davranışları ve inanışları için model teşkil eden, hayata anlam ve önem kazandıran, dolayısıyla insanın kendi hayatını ve etkinliklerini anlamlandırmasını sağlayan, yaşadıkları toplumlarca kutsal ve gerçek kabul edilen anlatılar (Çobanoğlu vd., 2011, s. 3).
Faydalanılan Kaynaklar:
Artun, E. (1999). Türk Halk Kültüründe Nevruz, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi Artun, E. (2007a).
Hande ALTAR makalesi Bilim ve Ütopya Dergisi 2016 Aralık Sayısı
Türk Halk Kültüründe Hıdrellez. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi. Hidrellez Artun, E. (2007b).
Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri-Öğretiler-Dinler. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları
Bekki, S. (1996). Türk Mitolojisinde Kurban. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları