Priene antik kenti günümüzde Didim-Gülbahçe yolu üzerinde, Mykale (Samsun) Dağının güney eteklerindedir. Herodotos’a göre Panionion’a 12 kent katılabiliyordu; Miletos, Myous, Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia, Khios, Erythrai, Samos ve Priene. Bu bilgiden yola çıkarak, Priene’nin tarihini İ.Ö. VII. Yüzyıla kadar götürebiliyoruz.

Antik dönemden bugüne kadar gelen anlatımlara göre kenti kuranlar İonia’ya göç eden kolonistlerdi. Liderleri ise Atina’nın efsane kurucusu Kodros’un oğlu, Aepytos’tur. Priene’nin bu nedenle tarihsel süreçte hep Atina’ya bağlı kaldığı varsayılmaktadır. Bilge Umar, Priene adının; Luwi/Pelasgos dilindeki “Pura/Pria” (Hisar) sözcüğü ile “wana/ana” (sal-yöresi) takısından oluştuğunu aktarmaktadır. Yani “Hisar Yurdu” anlamındadır, kentin adı.

Antik kaynaklara göre Priene, İ.Ö. 645-546 yılları arasında Lydia egemenliğinde, sonrasında da Pers egemenliğinde yaşamıştır. Yedi bilgeden birisi olan, İ.Ö. 6 yüzyılda yaşadığı düşünülen Bias ise Heredotos’un Historia’sında “Prieneli Bias” olarak geçmektedir.

Daha sonra İ.Ö. 500-494 yıllarındaki İonia İsyanına karışır. 12 gemi ile Lade Savaşında Perslere karşı savaştığını bilmekteyiz. Buraya kadarki süreçte yazılı kaynakların dışında elimizde İ.Ö. 500 yıllarına tarihlenen elektron sikke bulunmaktadır.

Veli Sevin, Maindros’un, Latmos Körfezine getirdiği alüvyon dolgu nedeniyle, Priene kenti İ.Ö. 5. Yüzyılın ortalarında daha yüksek bir alana taşınmıştır, diyor. Başka birkaç yayında da; Bugün gördüğümüz, Mykale dağına yaslı görkemli Priene kenti, İ.Ö. 350 tarihinde kuruldu, şeklinde bahsediliyor.

Kentin bugünkü konumunda olmasının önemli üç sebebini Frank Rumscheid şöyle sıralıyor;

ı. Ovaya hakim kaya kütlesi, savunma sistemini kolaylaştırıyordu.

ıı. Kayadan çıkan, kentin su ihtiyacını karşılayan daimi su kaynağı.

ııı. Kentin yüksekte olması bataklık olan alandaki sivrisineklerden uzak olması.

Bu tarihlerden öncesinde adını çeşitli yerlerden bildiğimiz Priene kenti, Maindros Deltasının altında kalan başka bir yerdeydi ve şuan tam olarak konumu bilinmemektedir. Günümüzde bu bölgede sadece Bafa Gölü kalmıştır.

Bafa Gölünün Oluşması

Büyük İskender’in 4. Yüzyılda Priene’yi ziyaret ettiği ve o zaman şehirdeki inşa faaliyetlerini görüp destek sağladığı bilinmektedir.

İ.Ö. 2. Yüzyılın başlarında Anadolu’nun doğusundaki taht kavgalarından Priene’de nasibini almıştır. Kapadokya Kralı Orophernes, Prienelilere korumaları için 400 talent gümüş bırakır.

Orophernes’in kardeşi, Ariarathes kısa bir süre sonra yönetimi ele geçirir ve Prienelilerden bu parayı geri ister. Ama Prieneliler bunu reddederek, parayı aldıkları kişiye verebileceklerini söylerler ve parayı Orophernes’e teslim ederler. Buna sinirlenen Ariarathes, II. Attalos ile birlikte Priene’ye saldırır ve şehri yağmalar. Bunun üzerine Priene, Roma’dan yardım ister ve yardımı alırlar. Sonrasında İ.Ö. 2. Yüzyılın sonlarına doğru Priene parlak bir dönem yaşar.

Şehrin yönetimindeki Moschion ve Athenapolis 30 yıla yakın süreçte kazandıklarının çoğunu şehrin imarına harcarlar.

İ.Ö. 1. Yüzyıl ise Anadolu için ekonomik açıdan bir gerileme dönemidir, Mitridat Savaşları ve korsan saldırıları nedeniyle. Sonrasında Bizans döneminde de kent piskoposluk merkezi ünvanını alır ve tekrar önem kazanır.

Kentteki son inşa faaliyetleri İ.S. 13. Yüzyıldadır. O zamanda Türklere karşı bir kale inşa etmişlerdir ve sonrasında da kent Türklerin eline geçmiştir. Muhtemelen su sisteminde yaşanan sıkıntılar nedeniyle de kent terk edilmiştir.

Kentin tekrar keşfedilmesi ise 1673’de İzmir’den gelen tüccarlara dayanmaktadır. Kentteki ilk araştırmalar ise Athena Tapınağı çevresinde 1765 ve 1868-1869 yıllarında İngilizler tarafından yapılmıştır. 1894 yılında ise Berlin Müzesi Eski Eserler Bölümü Müdürü, Von Stradonitz ve Carl Human bölgeye gelerek incelemelerde bulundular. 1895’de de Carl Human bölgede arkeolojik kazı çalışmalarına başladı. Ölümünden sonra 1899’a kadar da T. Wiegand tarafından çalışmalara devam edildi.

II. KENT PLANLAMASI

Priene Kent Planı

Şehir, Milet’li Hippodamos (İ.Ö. 6. yy)’un planına göre kurulmuştur. Sokaklar birbirlerini dik açılı bir şekilde kesmektedir. Priene Hippodamos Planı’nın uygulandığı ilk ve en önemli kent olarak tanınır. İlk olduğu söyleniyor ama biz Urartu kenti Zernaki Tepe (İ.Ö. 8yy) ve Filistin kenti Megiddo’nun Asur katmanlarında uygulandığını biliyoruz.

Kentte anayollar doğu-batı yönünde yan yollar ise kuzey-güney yönünde uzanmaktadır ve bir çoğu merdivenlerden oluşan sokak şeklindedir. Fakat kenti çevreleyen yaklaşık 2.5 km uzunluğundaki sur duvarları bu plana uyum göstermez, daha çok topografik yapıya bağlıdır. Ayrıca surlar dışta ham bırakılmış ve harç kenet gibi hiçbir malzeme kullanılmamıştır surlarda.

Kendi doğu-batı yönünde ortadan ikiye kesen caddenin genişliği 7,10 – 7,50 metredir ve kutsal stoannın önünden geçmektedir. Bu sokağa paralel olan diğer sokakların genişliği ortalama 4,5 metredir. Kuzey-güney yönünde uzanan sokakların genişliği ise 3,5 metre genişliğindedir. Tiyatro caddesi ise 4 metre civarında bir genişliğe sahiptir.

Priene’de sokak anıtsal bir planlama öğesi değildir.. Ana caddeler parke taşı dönenmiştir. Yan sokaklar ise gerekli olduğu durumlarda ana kayadan oluşmaktadır. Sokakların zemini ise genelde sertleştirilmiş topraktı ve yağmur sularının akıp gitmesi için yer yer taş döşenmiş, kanallar oluşturulmuştur.

Kanallar konusunda kentteki yapı oldukça gelişkindir. Yukarıdan gelen temiz su künkler aracılığıyla tiyatronun üst tarafında bir arıtma havuzunda toplanmaktaydı. Kent güneyinde bulunan bir depolama sisteminden dolayı kuşatma altında kalsa bile uzun süre dayanabilecek suya sahip oluyordu. Yağmur sularının surlarda birikmemesi içinse, surlara yağmur delikleri açılmıştı.

Şehrin plansal yapısı Roma ve sonraki dönemlerde pek değişikliğe uğramamış ve kent Helenistik yapısını büyük oranda korumuştur.

Her bir yapı adacığı ortalama olarak 35,40 metre x 47,20 metre boyutlarında dikdörtgen plandadır. Bu yapı adacıklarına kentin kurulduğu zamanlarda sekizer tane uzun ve dar konut yerleştirilmişti. Ancak zamansal süreçte bu yapı adacıklarının iç düzenlemesinde çeşitli değişikler gözlemlenmiştir.

Priene kenti uzun bir süre kurulma evresi geçirmiştir ve kent bir Milet kadar zengin değildi. Buradaki yapı faaliyetleri Büyük İskender ya da Kapadokya Kralı gibi kişilerin destekleriyle gerçekleşmiştir.

III. KAMU YAPILARI

Priene Tiyatrosu

Tiyatro Roma çağında gerçekleştirilen değişikliklere rağmen Helenistik geleneği korumuştur, bu yönüyle önemlidir. Tiyatronun İ.Ö. 3 yüzyılda inşa edildiği bilinmektedir. Toplamda 50 sıralı bir cavea ile 5000 kişi kapasiteli bir tiyatrodur. Cavea 6 kerkidese sahiptir, prohyria ve tente delikler gözlemlenmektedir.

Proscene 21 metre uzunluğunda ve 2,74 metre genişliğindedir. Scene 2 katlıdır, bugün sadece alt katı görünmektedir. Her iki katta da üçer oda bulunmaktaydır ve alt kattaki odalar birer kapı ile prosceneye açılmaktaydı.

b. Athena Tapınağı

Priene’nin en eski ve en önemli yapılarından birisidir. Deniz seviyesinden yaklaşık 97 metre yüksekliktedir. Tapınağın mimarisi klasik dönem helen mimarisine uyum göstermektedir. Tapınak; naos, pronaos, opisthodomos’dan oluşmaktadır. 6x 11 sütunlu ion düzeninde inşa edilmiştir.

Tapınağın mimari Pytheos’tur. (Mauseleum ve Didyma Apollon Tapınağının mimarı) Opisthodomos’u dor düzeninden alıp, ion düzenine uygulayan mimardır kendisi. Tapınakta 24 yivli sütunlar kullanılmıştır. Vitrivius, De Architectura adlı kitabında ion tapınaklarına örnek olarak bu tapınağı vermektedir.

c. Bouleuterion ve Prytaneion

         

Bouleuterion kentteki en iyi korunmuş yapılardan birisidir. Hemen yanındaki Prytaneion ile beraber bir yapı blok oluşturur. Bouleterion 20x21m boyutları ile kareye yakın bir formdadır. Tam ortada bir sunak bulunmaktadır ve 3 duvara paralel oturma sıraları bulunmaktadır. Kuzey kısımda 16, doğu ve batı taraflarında 10’ar basamağa sahiptir. Toplam kapasitesinin 640 kişi olduğu söylenmektedir. Yapının üstü ahşap çatı ile örtülüdür.

Prytaneion’u oluşturan Prytanlar, Bouleuterion’un yürütme kuruludur. Prytaneion aynı zamanda devletin temsil edildiği bir yerdi.

Priene Kutsal Alan Stoası Planı

Agora’nın hemen kuzeyinde M.Ö. 2 yüzyılda yapılmış bir “Kutsal Stoa” bulunmaktadır. Burada bulunan bir yazıta göre bu stoa Kapadokya Kralı VI. Ariarathes tarafından yatırılmıştır ve bu yazıt ile İ.Ö. 130 yılına tarihlendirilmektedir.

Agoradan stoaya 6 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. Stoa’nın ön yüzünde 49 tane dor sütunu iç kısımda ise 24 tane ion sütunu gözlemlenmektedir. Stoa’nın çatısı muhtemelen ahşaptı.

Stoa’nın arka kısmında ise 15 tane oda yer almaktaydı. Batıdan 9 odada İmparator Augustus’un tapınım gördüğü bilinmektedir. Odanın duvarındaki kitabeden, o dönemde Julian takviminin kullanıldığı anlaşılmaktadır.

e. Agora

İ.Ö. 3 yüzyılda inşa edilmiştir ve şehrin merkezinde yer almaktadır. Üç tarafı stoalarla çevrilidir ve stoaların arkasında da magazinler bulunmaktadır. Agora toplamda 2 blokluk bir araziyi kapsamaktadır ve 75,60 x 46,35 metre boyutlarındadır. Agoranın ortasında Hermes’e adanmış bir sunak bulunmaktadır. Bu sunağında doğusunda da taşlarla oluşturulmuş 2 platform yer almaktadır. Agorada birçok heykel altlığı ele geçirilmiştir.

f. Zeus Kutsal Alanı

İ.Ö. 3 yüzyıla tarihlendirilmektedir, agoranın hemen doğusunda yer alır. 13,5 x 8,5 metre ölçülerindedir. Prostylos planlı, İon düzeninde bir tapınaktır. Bu tapınağa ait buluntular kazıyı gerçekleştiren Almanlar tarafından Berlin Müzesi’ne götürülmüştür. Bu parçalarla tapınağın rekonstüriksiyonunu yapmak mümkündür ve mimari süslemelerinde Pytheos etkisi görülmektedir. Örneğin kaidesi Athena Tapınağının kaidesi ile aynıdır fakat bazı farklılıklarda vardır, mesela sütunlar arasındaki açıklıklar bu tapınakta daha fazladır.

Tapınağın naos bölümündeki heykel kaidesinin geniş olması burada hem Zeus hemde karısı Hera’nın tapınım görmüş olabileceği düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Temenosunun doğu kenarındaki kalıntı Bizans kalesine aittir.

IV. PARSEL İÇİ PLANLAMA

Priene Parsel ve Ev Planı

Daha önce bahsettiğimiz gibi bir yapı adacığının içerisinde uzun ve dar sekiz adet konut bulunmaktadır. Bu yapı adacıkları için 35,40 x 47,20 ortalama ölçüleri verilmektedir. Aristo bu parselleme sistemi ile ilişkili olarak; Savunma kolaylığı açısından, evlerin eski yöntemle düzensiz olarak kurulması daha iyiydi, paralı askerlerin şehre girip çıkması daha zor oluyor. O nedenle her iki sistem bir arada kullanılmalıydı, demiştir.

APOLLON / MİLET / PRİEN APOLLON / MİLET / PRİEN

V. KONUT

Priene Ev Rekonstrüksiyonu ve Andron

Priene’deki evler, Pompei ve Delos evlerine benzerdir. Bu yapıların hemen hepsi Helenistik karakteri korumuştur.

Duvarların alttaki küçük bir kısımları taştan geri kalan alanları ise kerpiçtendir. Evin caddeye bakan duvarları ise tamamen taştandır. Evin odalarının yüksekliği 4,6 – 6,1 metre arasındadır. Bulunan merdivenler gösteriyor ki evlerin bazıları 2 katlıydı. Bazı evlerde pencerelerin varlığını işaret eden 52×79 cm ölçülerinde toprak levhalar bulunmuştur. Bunlar pencereleri kapatmakta kullanılan kepenkler olmalıdır. Pencereler camsızdı ve dışarıdan içerisi görünmeyecek kadar yüksek seviyedeydi. Işık ve hava avluya bakan kapılar aracılığıyla sağlanmaktaydı. Avluda ayrıca evin su kuyusu bulunmaktadır. Evin ana mekanı oiskos daima güneye bakardı, prostas bölümü sayesinde güneş direk buraya nüfuz etmez ama ışıktan ve özellikle kışın ısından en iyi şekilde faydalanılırdı. Kapılar daima 2 kanatlı olup, eşik mermerdendi. Çatılar genellikle düz yada eğimli kiremitliydi.

Priene evleri Roma evlerine göre daha alçakgönüllüydü. Bunun nedenleri ise şöyledir; Öncelikle Prieneliler, Romalılar kadar mühendislik bilgisine sahip değillerdi. İkincil olarak ise Priene ve İonia Bölgesindeki hava şartları nedeniyle insanlar gündüz vakitlerinde evlerinde değil daha çok stoalarda, agoralarda vakit geçirirlerdi. Dolayısıyla evin rahat ve şık olması önemli değildir, diyor Friedell.

Bu yapı adacıkları içerisinde birbirleri ile duvar teması bulunmayan evlerin bulunduğu bir alan blok adıyla anılmaktadır ve her blokta 4 ev bulunmaktadır. Bu blokların dış duvarları neredeyse kamu yapıları kadar sağlam yapılmıştır.

Bu dış kapı bir koridora, bu koridorlar ise bir avluya açılmaktadır. Kapının yanında ise ailenin sunular gerçekleştirmesi için bir sunak ve bazen de bir Hermes heykeli bulunurdu.

Kışları ısınma genellikle mangal ile yapılırdı ve bazı mutfaklarda ocak bulunmuştur.

Tüm Priene’de sadece bir tane banyo bulunmuştur. O da zengin evi olarak adlandırılan evde, 1,82 x 1,06 metre ölçülerinde bir banyo odası ve 1,08 x 0,51 metre boyutlarında pişmiş topraktan bir banyo teknesi bulunmuştur. Evlerin ortalama 3’de 1’inde tuvalet bulunmaktadır. Bu evlerin İ.Ö. 3 yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Evlerde erkeklerin ve kadınların yaşadığı bölümler farklıydı. Erkekler andron denen bölümde yaşardı ve burası bir kabul odası işlevi de görürdü. Vitrivius; Erkeklerin yemek davetleri bu büyük odalarda yapılırdı … erkekler burada kadınlar tarafından rahatsız edilmeden yaşadıklarından erkek bölmeleri olarak bilinirler, şeklinde andronu tanımlamaktadır. Symposion’lar bu bölümlerde gerçekleşirdi. Andron ismi verilen bu odaların içerisinde klineler yer almaktaydı. Priene evlerinde genelde 3’lü olarak görülmektedir.

Kadınlara ait bölüme ise Gynaikon adı verilir. Bu odanın genellikle üst katta yer aldığı düşünülmektedir.

Priene Evlerinin Tarihsel Süreçteki Değişimi ve Gelişimi

Bu evlerden bazıları Roma döneminde Peristilli evlere dönüştürülmüşlerdir. Özellikle kentin kuzeybatı tarafındaki evler bu şekildedir. Duvar resimleri bu evlerin varlıklı kişilere işaret ettiğini göstermektedir. Rumscheid bu bölgedeki evlerin İ.Ö. 2 yüzyıldaki büyük bir yangında zarar gördüğünü ve sonrasında terk edildiğini söylemektedir.

Priene evlerinin yapıldığı zaman için şunları söylemek mümkün olabilir. Evler ilk yapıldığında bütün halka eşit olarak verilmeye çalışılmıştır. Fakat çeşitli sebeplerden ötürü yüzde yüz bir eşitlikten söz etmek mümkün değildir. Şehrin genel planına baktığımızda şehir merkezinin etrafındaki evlerin, diğer evlere göre daha fazla tercih edilebilir olduğu gözlemlenecektir. Burada daha varlıklı, zengin yada güçlü olarak düşünebileceğimiz kişilerin şehir merkezinin etrafındaki evleri alması muhtemeldir. Bir diğer eşitsizlik oluşturacak durum ise yapı adacıkları içerisinde karşımıza çıkmaktadır. Buradaki evlere baktığımızda en geniş alana sahip olan evlerin güneydoğu ve güneybatı köşede kalan evler olduğunu görüyoruz. Güney kısımda ortada kalan evlerin avluya doğru açılan giriş koridoru ile, koridorun batısındaki odaların -ki bunlar muhtemelen dükkandır- alanının daraldığını görmekteyiz. Yapı adacığının kuzey bloğunda kalan dört ev için ise durum daha kötüdür. Kuzeydoğu ve kuzeybatıdaki evlerden, ortadaki iki konuta geçiş için koridor alanı çıkarılmıştır. Bu nedenle köşelerdeki bu iki evin alanı diğer tüm evlerden daha küçüktür ve kuzeydeki bu dört evin dükkan olarak kullanılabilecek alanları işlevsiz hale gelmiştir.

İ.Ö. 4. yüzyılın ortalarında inşa edilen konutlar içerisinde yukarıda bahsettiğimiz gibi bir eşitlik söz konusu iken daha sonraki Helenistik Priene evlerinde ve sonrasında Geç Helenistik-Roma Dönemi(?) evlerinde bu eşitlikçi düzenin büyük oranda bozulduğu gözlemlenmektedir. Geç Helenistik ve Roma Döneminde, iki konut alanı yada daha fazla alan birleştirerek, Priene’nin İ.Ö. 4. yüzyıldaki planından uzaklaştığı görülmektedir.