31 Mart tarihinde yapılacak yerel seçime sayılı günler kaldı, Mübarek ramazan ayının da böylesi seçim dönemlerine denk gelmesi ile her siyasi parti ve o partinin adayı da ramazan ayına uygun propaganda dönemine geçmek zorunda kalırlar.
Yine ramazan ayı içerisindeyiz normal zamanda sabah saatlerinde başlaması gereken seçim gezileri mecburi bir şekilde en erken 13.30 civarına çekildi, Ramazan dolayısı ile çayın, çorbanın, yemeğin olmaması ekonomik olarak bir taraftan adayların işini kolaylaştırırken , çaydan çorbadan arta kalan zaman dilimi içerisinde de adaylar daha fazla seçmene “merhaba” demenin keyfini yaşıyorlar.
Bizde öteden beri “ulaşamadığın seçmen senin değildir” şeklinde kalıplaşmış bir ifade vardır bunun anlamı “ne kadar çok seçmene ulaşır ne kadar çok seçmene sarılır ne kadar çok seçmenin elini sıkarsan o kadar fazla oy kazanırsın” şeklindedir.
Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde yoğunlaşan nüfus ve bu nüfusa bağlı seçmen yüzünden nüfusları artık milyon ile ifade edilen seçim merkezlerinde vatandaş ile birer bir temas yerine yaygın iletişim araçları ile daha geniş kitlelere ulaşabilmek gibi bir mecburiyet ortaya çıkıyor.
Bütün bunlara rağmen adaylar gün içerisinde kendi etraflarından oluşturdukları ekip ile birlikte çarşı-pazar dolaşıp vatandaş ile göz göze gelmek onların kalplerini kazanmak adına dolaşıp duruyorlar.
Bizim seçmen kitlemiz özellikle son dönemlerde her ne kadar oyunun rengini belli etmek istemese de oy vermek istediği adayı gördüğü an verdiği reaksiyon bir noktada işin rengini de ortaya çıkartıyor.
Adayların bir iş yerine girdiklerinde o mekandaki insanların vücut dili, adaya yaklaşımı, Aday ile olabildiğince fazla vakit geçirmek istemesi gibi sergilediği davranışlar zaten o seçmenin nereye oy vereceğini net bir şekilde belli ediyor.
Söz konusu seçmen belli zamanlarda da adayın yada adayın yanındaki ekipten birisinin uzattığı görselleri bile almaktan imtina ediyor, Bu kategorideki seçmenin bir kısmı o an başını eğerek yada yolu değiştirerek kendisini belli ederken bir kısmı da direk olarak “-görsel istemiyorum zira size oy vermeyeceğim” diyerek yola devam ediyor.
Bu davranış şekillerinden de anlaşılacağı gibi seçmen çoğu zaman karşı karşıya kaldığı adaya “-Sizde bende bu bölgede yaşıyoruz seçildiğiniz takdirde hepimizin bu bölgede daha iyi şartlarda yaşaması için hangi hizmetleri hayata geçireceksiniz?” sorusunu asla yöneltme ihtiyacı hissetmiyor.
Seçmen çoğu zaman akşam televizyon başta olmak üzere çok sayıda iletişim aracından gördüğü-dinlediği siyasi parti genel başkanlarının ne dediğine bakıyor, onun söylemleri ile yönünü tayin ediyor, bir anlayışta karar kılıyor o andan itibaren de kapısını, kafasını, aklını, gönlünü diğer siyasi partilere ve o partinin adaylarına kapatıyor.
Bu durumu da çoğu zaman “Sana zaten oy vermeye niyetim yok beni kazanmak adını kendini de yorma , beni de yorma, başka seçmene yönel” diyor.
Ve seçimler bu anlayışın gölgesinde geçip gidiyor.
Ne zamana kadar.?
Elbette ki gelecek seçime kadar.