Son bilgilere göre Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 84 milyon civarında, Son derece genç bir nüfusa sahip olan ülkemizin sadece eğitim sezonu açıldığında okula giden öğrencilerinin Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha fazla olduğu zaten hepimizin bildiği bir konu.
Pek çok Avrupa ülkesine nazaran bizde siyaset çok fazla ön plana çıkmış durumda, kuralların henüz yerli yerine oturmaması dolayısı ile Anadolu’nun en ücra kasabasında her hangi bir devlet kurumuna sezonluk bir hizmetli bile alınacak olsa siyasetin müdahalesi kaçınılmaz olduğundan hemen herkes kendisini siyasetin tam merkezinde görüyor.
Yine Avrupa ülkelerinin aksine seçim bizde her zaman ölüm kalım mücadelesi olarak görüldüğünden ve siyasetin rekabet değil de düşmanlık olarak görüldüğünden olsa gerek seçmen karşı görüşte olduğu hiç kimseye şans tanımıyor.
Birkaç kez daha bu sütunlarda belirtmiştik, 14 mayıs tarihinde yapılacak olan seçim adına bizde aylardır sahadayız, bir taraftan seçmenin nabzını tutmak diğer taraftan “ülkenin en önemli sorunu nedir.? sorusuna cevap bulmak adına 7/24 koşturup duruyoruz.
Bundan beş yıl öncesine on yıl öncesine göre gördüğümüz acı tablo bizi gerçekten ürkütüyor, normal şartlarda kısa bir “merhaba” ile geçiştirilecek tanışma faslı bir anda son derece kırıcı boyutlara ulaşabiliyor.
Başka ülkelerde bizde olduğu gibi kendisini yüzde yüz haklı karşısındaki diğer siyasi fikir mensuplarını da yüzde yüz haksız gören başka bir seçmen kitlesinin olup olmadığını inanın bizde bilmiyoruz ancak son dönemlerde saha da gördüğümüz tablo bizi derin üzüntülere sevk ediyor.
30 ila 50 yaş grubu arasındaki kitleye “bizim görüşlerini savunduğumuz siyasi partiyi desteklermisiniz, seçim günü oy verirmisiniz.?” şeklindeki soruya bu yaş grubundaki kitlenin nerede ise tamamı oy vermeyecek olsa bile bunu son derece nazik bir üslup ve diplomatik bir lisan ile muhataplarına aktarıyor.
60 yaş ve üzeri kitle ise tam bir facia, onlara yukarıdaki sorulduğunda normal şartlarda “Evet” yada “Hayır” cevabı almayı ve yola devam etmeyi düşünseniz de saniyeler içerisinde yanıldığınızı anlıyorsunuz.
Bir yada iki gün önce yarı uykulu bir halde kadrolu televizyon yorumcularından birisinin yada bir kaçının anlattıklarını kulağına depolayan ve depoladıktan sonra da “-Sabah karşıma fikirlerini sevmediğim bir partinin temsilcisi çıksa da ona dünyanın kaç bucak olduğunu göstersem” diye kitle beyin yakacak ithamlarda bulunmakta hiçbir sorun görmüyor.
Türkiye yıllar önce kaybettiği nazikliği nezaketi bir an önce tekrar bulmalıdır, Karşısındakinin fikirlerine saygı duyan, dünyanın sadece kendi ekseni etrafında dönmediğini kabul eden kitlelerin çoğalması ile hepimiz rahat bir nefes almış alacağız.
Aksi takdirde bu “dediğim dedik çaldığım düdük” fikrinde ısrar eden kitle sayesinde aklımız fikrimiz dumura uğrayacak.
Allah hepimize akıl sağlığı versin.