İhtiyarlık : “ İhtiyar olma hali ve bu halin çağı.”; İhtiyar: “ Yaşlı, pir, koca, şeyh.” anlamlarına geldiği yazılıdır lügatlerimizde. Türkçemize Arapçadan girmiş kelimelerdendir.
    Kainatta var olan her varlık insanların tasnifiyle ister canlı, ister cansız olsun bunların hepsinin bir gençlik, bir olgunluk, bir de yaşlılık dönemleri vardır. Neticede hepsinin de sonları ölümdür. Dünyamızın, Güneş’imizin, Galaksimizin  velhasıl diğer galaksilerin de bir sonları vardır. Su sineklerinin iki saat, kaplumbağaların 350, balinaların 500 yıl ömrüne karşılık şu anda 70-80 yıl olan insan ömrü önümüzdeki yıllarda biraz daha yükselerek azami 200 yıla yükselebilecektir. Bugünkü şartlarda dahi Kafkaslarda 168 yıl yaşayan insan tespit edilmiştir.
    İnsanın yaşlanması, genetik, beslenme, çevre koşulları, hava şartları, çektiği çile, elem, keder, sıkıntı, mutluluk, neşe, zevk ve inançlarına göre uzayıp kısalabilmektedir. En uzun ömürlü insanlar Kafkaslarda yaşamaktadır. Bunun çevre koşullarının yanında  genetik özelliklerinin de payı büyüktür. Ege Bölgesi’nin köylerinde bir araştırma yapacak olursak, köylerdeki bazı sülalelerin aynı koşullarda yaşayan diğer insanlara göre daha uzun ömürlü oldukları görülecektir.
    İnsanlar başkaları gibi bir gün kendilerinin de ihtiyarlayacaklarına bir türlü inanmak istemezler. Genelde hanımlar çirkinliği, erkekler de ihtiyarlığı bir türlü kabullenemezler. Aslında her çağın kendine özgü güzellikleri vardır. Ben öteden beri Marilyn Monroe’nin yaşlılık korkusundan intihar ettiğine inanmışımdır. Çünkü 70-80 yaşlarında çirkin ve yaşlı bir kadın olarak ölseydi efsaneleşmesi mümkün değildi.
    Bizim ülkemizde daha doğrusu Türk Milletinin tamamında yaşlılara bir hürmet ve saygı vardır. Hele bu yaşlı kişiler ilim tahsil etmiş bilge kişiler olurlarsa, evleri devamlı ziyaretçilerin akınına uğrar. Onun ilminden, feyzinden, tecrübelerinden faydalanmak, ondan bir şeyler almak için insanlar sıraya girerler. İşte bir Şeyh Edebali,  bir Ahmet Yesevi Hazretleri bunun birer bariz örneğidirler.
    Yaşayan herkes ihtiyarlayacaktır. Mühim olan yaşlılıkta bunamadan, dinç olarak, başkalarına muhtaç olmadan, sağlam bir hafıza ile yaşayabilmektir. İnsan hiçbir zaman kendini yaşlı hissetmemelidir. Biyolojik yaşı ne olursa olsun, ruh ve gönül yaşını belli bir yerde dondurmasını bilmelidir.
    Yaşlılara verilen ömür Allah’ın bir lütfudur. Onlardan hiçbir zaman nefret etmemeli, onların tecrübelerinden, hatıralarından faydalanmasını bilmeliyiz. Onlara daima sevgi ve saygı ile yaklaşarak, hal ve hatırlarını sorarak gönüllerini alırsak, Allah’ın rızasını kazanmış oluruz.
    Satırlarımızı Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifleriyle sonlandıralım.
    “ Elem, keder, sıkıntı, ihtiyarlığın yarısıdır.”

----------------- ŞİİR KÖŞESİ ------------------

  DEPREM

Yıl iki bin yirmi üç, şubatın tam altısı
İçimizi acıttı, kayıpların acısı...

Öyle bir sallandı ki; evim, barkım, bucağım
Tütüyorken dumanım, sönüverdi ocağım...

Uykuda yakalandı, bu afete insanlar
Her şeyini kaybetti, sağ olarak kalanlar...

Yakıp, yıkan zelzele, toprağımı kırınca
Kadere ortak oldu, yer altında karınca...

Canlı kalan canlılar, sağa-sola kaçıştı
Tünemiş masum kuşlar, çaresizce uçuştu...

Enkaz oldu binalar, toz dumana karıştı
Bulutları aşarak, yıldızlara ulaştı...

Şiddetli sarsıntıyla, yarılınca topraklar
Semalara savruldu, sarı sarı yapraklar...

Harâbat mahallinden, bölüm bölüm kareler
Secdelere kapanmış, upuzun minareler...

Uzanıp yatıvermiş, gökleri delen evler
Yüreklerde korlaştı, hüzün yüklü alevler...

Onbinlerce canımız, veda edip gittiler
Allah diye diye, ruhu teslim ettiler...

Yardım için koşuştu, her yaştan insanımız
BİR’liğe mühür vurdu, kalpteki imanımız...

Dağ gibi enkazları, umutla arıttılar
Sıcacık çorbaları, şefkatle dağıttılar...

Bir nebze moral oldu, bu kardeşlik duygusu
Azalmalıydı biraz, mağdurların kaygısı...

Keşke çok daha sağlam, yapılsaydı binalar
Bu kadar ağlamazdı, bebelerle analar...

Halbuki mazimizde, benzer depremler vardı
Defalarca Rabbimiz, misallerle uyardı...

Bundan sonra daima, örnek model olalım
Sağlam bina yaparak, nâmımızı salalım...

Ders üstüne ders olsun, başa gelen bu bela
Toplu kader olmasın, verilecek son salâ...

Her an yok olup gitmek, bu dünyanın ederidir
Tedbirli olmak ise, kaderin kaderidir...

Düşünmesin evsizler, “yetmez diye” gelir’ler
Devlet-millet el ele, yenilensin şehirler...

Bu âlemde bulunmaz, bu emsalsiz kaynaşma
Milletime mahsustur, böyle bir dayanışma...
            Mehmet Işılak – AYDIN

------------------------------------------------------

 AĞLADI

Gönül duygularım coşup çağlarken
Bülbülün yandığı güller ağladı
Ecel yollarımı koşup bağlarken
Aşığın sözünde diller ağladı. 

Dereler ça,ğladı döndü ummana
Yardan ay,rılınca döndüm gümana
Sevda me,lekleri uydu fermana
Mecnun’un gezdiği çöller ağladı. 

Dermansız dertlere tutuldum yandım
Dost bildiklerim yanımda sandım
Gülen gözlerine inandım kandım
Dertli sazımdaki teller ağladı. 

 Hüseyin ZEYBEK – DİDİM

-------------------------------------------

ISITIRSAN GELİŞİR 
    

Sevgiler ısıtırsan gelişir
Çiçekler sularsan büyür
Saygı karşılık bulursa görünür
Ben hiçbirini görmedim, yaşamadım. 

Dağlarda dolandın, evimi düşündüm
Düşündükçe de yorgunluk bilmedim
Attan indim ama eşeğe de binmedim
Ben saygıya susadım, yaşamadım. 

Para için sevgi gösterdiler
Önüme yemeğimi verdiler
Yedirdim, içirdim hep gezdiler
Hiç zevk almadım, yaşamadım. 

Geçen günlere iyi kötü deyip kızmadım
Sineye çektim hiçbir zaman bezmedim
İsteyerek zevkle doya doya  gezmedim
Birlik ve beraberliği görmedim, yaşamadım. 

    E.J.Albay Hasan SÜRER – AYDIN

--------------------------------------------------