Bizim gençlik yıllarımızda Türkiye’de herkes Süleyman Demirel’i konuşuyordu, 1960’lı yıllardan itibaren siyasete “merhaba” diyen Demirel’i biz Türkiye Cumhuriyetine yaptığı çok büyük hizmetlerin yanı sıra artık siyaset literatürüne geçen “Dün dündür bugünde bugündür” söylemi ile hatırlıyoruz.
Bizim öğrencilik yıllarımızdan itibaren gönül verdiğimiz MHP nerede ise kurulduğu günden beri muhalefette kalmış bir siyasi organizasyondu, 1999 yılında 3,5 yıl süreli DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetini bir tarafa bıraktığımızda 1969 yılı itibarı ile iktidar yüzü görememiş bir partinin mensubu olarak kalakaldık.
Sonrasında ise siyasete çok sayıda arkadaşımız ile birlikte İYİ Partide devam kararı aldık, İYİ Parti’de MHP gibi iktidar olamadı, 2018 yılında katıldığı milletvekili genel seçimlerinde aldığı netice ile 14 mayıs tarihinde kazandığı milletvekili sayısı ile aldığı oy oranı da geçen beş yıllık zaman dilimi içerisinde değişmedi.
Dolayısı ile biz
“-Siyasette iktidar nedir.?
-İktidarın nimetleri nelerdir..?
-İktidara gelen bir siyasi partinin mensupları nasıl bir ruh hali ile yaşarlar.?”
Sorusuna aradan geçen 40 yıllık zaman dilimi içerisinde cevap bulamadık, zira oldum olası hep siyasetin muhalefet tarafında kaldık.
Türkiye 28 mayıs tarihinde cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda oy kullanmak için sandık başına giderek ilk turda yarım kalan işi bitirecek , 14 mayıs tarihinde yapılan milletvekili genel seçiminde de seçmen Millet ittifakına nazaran Cumhur ittifakına daha fazla milletvekili kazandırmıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turu ile ikinci turu arasındaki zaman dilimi 15 gün , 14 mayıs tarihinde yapılan seçimde adayların birbirlerine yakın oy alması ister istemez başta ATA ittifakı olmak üzere henüz kararını net olarak açıklamayan oluşumları son derece önemli bir siyasi figür haline getirdi.
Son birkaç gündür ATA ittifakının , ittifak içerisindeki partilerin, Sinan Ogan’ın, Ümit Özdağ’ın tavırlarının hangi yönde olacağı ile ilgili her kafadan bir ses çıkıyor, “Falanca kişi şuraya gelse bu kadar oy getirir, öbür tarafa gitse şu kadar oy götürür” şeklinde bitip tükenmeyen sohbetler yapılıyor.
Böylesi bir süreçte oldum olası “Fırsatı ganimet gören” yurdum insanı kendisine sunulan makam yada makamların biraz daha fazlasını elde etmek adına varyasyon üzerine varyasyon yaparak futbol deyimi ile “topu tam doksana takmanın” mücadelesini verirler.
Şu sıralar hepimizin gözleri önünde cereyan eden tiyatroda bundan başka bir şey değildir, Yaşı bizim gibi yarım asrı çoktan devirmiş olanlar gayri ihtiyari böylesi durumlarda “Sağlam bir duruş” ama ondan da önemlisi “Önce ülkem, sonra partim , sonra ben” ilkesinin hayata geçmesini arzu ediyorlar.
Halbuki işin muhatapları “avutulmuş çocuklar çoktan sustu/bir ben kaldım tenhasında gecenin/avutulmamış bir ben..” diyerek kendilerini ve kendilerinden sonra rahat bir yaşam sürmesini istedikleri ailelerinin iaşesinin derdine düşmüş durumdalar.
Bu gibi durumlara son zamanlarda “Herkes yolunda” ifadesi kullanılıyor..
Ne kadarda doğru..