Toplumsal yaşam, bireylerin karşılıklı etkileşimleriyle şekillenen dinamik bir yapıdır. Bu
etkileşimlerin temelinde, bireylerin doğru olarak kabul ettikleri bilgi, değer ve normlar yer
alır. Ancak bu doğruların oluşumu ve aktarımı, farkındalık düzeyine bağlı olarak değişkenlik
gösterebilir.
Sosyolojide farkındalık, bireyin içinde bulunduğu sosyal yapıyı ve bu yapının kendisine
etkilerini kavrayabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Berger ve Luckmann’ın “toplumsal
gerçekliğin inşası” kuramı, bireylerin gerçeklik algılarının sosyal etkileşim yoluyla
biçimlendiğini savunur. Bu bağlamda, doğru olarak kabul edilen bilgi ya da davranış biçimi,
bireyin içinde bulunduğu sosyal çevre tarafından şekillendirilir.
“Aldatıldığının farkında olmayan, aldattığının farkında olamaz” ifadesi, bireyin kendi
deneyimlerini sorgulamadan içselleştirmesi ve bu deneyimleri başkalarına aktarması sürecini
betimler. Bu durum, sosyolojik olarak “kültürel aktarım” ve “normatif yeniden üretim”
süreçleriyle ilişkilendirilebilir. Bourdieu’nun habitus kavramı, bireylerin sosyal çevrelerinden
edindikleri davranış kalıplarını bilinçsizce yeniden üretmelerini açıklar. Bu bağlamda, iyi
niyetle yapılan bir aktarım, farkındalık eksikliği nedeniyle olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Doğruluk kavramı sabit bir gerçeklikten ziyade, toplumsal bağlam içinde şekillenen göreli bir
olgudur. Söylemsel doğru ile fiili doğru arasındaki ayrım, bireyin sosyal normlarla olan
ilişkisini yansıtır. Foucault’nun “hakikat rejimleri” kavramı, doğruların iktidar ilişkileri içinde
nasıl üretildiğini ve dönüştüğünü ortaya koyar. Bu bağlamda, doğruların zamanla değişmesi,
toplumsal yapının dönüşümüne paralel bir süreçtir.
Doğrular, gerçeğe ulaşma yolunda geçici duraklar olarak değerlendirilebilir. Sosyolojik olarak
bu, bireyin bilgiye ulaşma sürecinde karşılaştığı epistemolojik engelleri ve değişkenlikleri
ifade eder. Değişimin değişmezliği ilkesi, doğruların sabit olmadığını, aksine sürekli bir
dönüşüm içinde olduğunu gösterir. Bu durum, toplumsal yapının dinamik doğasına işaret eder.
Bireysel farkındalık eksikliği, toplumsal düzeyde normatif yeniden üretim süreçlerini
etkileyerek doğruların sorgulanmadan aktarılmasına neden olabilir. Doğruluk kavramı,
sosyolojik bağlamda göreceli ve dönüşebilir bir nitelik taşır. Bu nedenle, bireylerin ve
toplumların doğruları sorgulama ve farkındalık geliştirme süreçleri, daha sağlıklı bir
toplumsal yapı inşa etmek açısından kritik öneme sahiptir.
Toplumsal yaşamın karmaşık yapısı içinde, doğru bildiklerimizi ne kadar sorguluyoruz? Bu
sorunun peşine düşerek kaleme aldığım bu yazı, bireysel farkındalık eksikliğinin nasıl
toplumsal sonuçlara yol açabileceğini sosyolojik bir bakışla ele alıyor. Gündelik hayatta sıkça
karşılaştığımız “iyi niyetle yapılan yanlışın” ardında yatan mekanizmaları anlamak hem birey
olarak kendimizi hem de içinde yaşadığımız toplumu daha derinlikli kavramamıza yardımcı
olabilir. Bu yazıyı, doğruların mutlak olmadığını; aksine zaman, mekân ve koşullara göre
değişebileceğini hatırlatmak ve okurlarımı kendi doğrularını sorgulamaya davet etmek
amacıyla paylaşıyorum. Umarım bu satırlar, düşünsel bir yolculuğun kapısını aralar.
Bireysel farkındalık eksikliğinin toplumsal düzeyde doğruluk algısını nasıl etkilediğini
sosyolojik bir perspektiften ele almak gerekir. Bilgi ve davranışların sosyal yapı içinde nasıl

üretildiği ve aktarıldığı incelenmiş; söylemsel ve fiili doğrular arasındaki ayrım, kültürel
aktarım ve normatif yeniden üretim bağlamında değerlendirilmiştir. Makale, doğruluk
kavramının göreceli doğasını vurgulayarak, bireylerin ve toplumların farkındalık geliştirme
süreçlerinin önemini ortaya koymaktadır.
Toplumsal yaşam, bireylerin karşılıklı etkileşimleriyle şekillenen dinamik bir sistemdir. Bu
sistem içinde bireyler, doğru olarak kabul ettikleri bilgi ve değerleri hem içselleştirir hem de
başkalarına aktarır. Ancak bu doğruların oluşumu ve aktarımı, bireyin farkındalık düzeyine
bağlı olarak değişkenlik gösterir. Sosyolojik açıdan bu durum, kültürel aktarım, normatif
yeniden üretim ve sosyal yapı ilişkileri bağlamında değerlendirilmelidir.
Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın (1966) “Toplumsal Gerçekliğin İnşası” adlı
çalışmasında, bireylerin gerçeklik algılarının sosyal etkileşim yoluyla biçimlendiği
savunulmaktadır. Bu bağlamda doğrular, bireyin içinde bulunduğu sosyal çevre tarafından
şekillendirilir. Pierre Bourdieu’nun habitus kavramı ise bireylerin sosyal çevrelerinden
edindikleri davranış kalıplarını bilinçsizce yeniden üretmelerini açıklar (Bourdieu, 1977).
Michel Foucault ise “hakikat rejimleri” kavramıyla doğruların iktidar ilişkileri içinde nasıl
üretildiğini ve dönüştüğünü ortaya koyar (Foucault, 1980).
“Aldatıldığının farkında olmayan, aldattığının farkında olamaz” ifadesi, bireyin kendi
deneyimlerini sorgulamadan içselleştirmesi ve bu deneyimleri başkalarına aktarması sürecini
betimler. Bu durum, sosyolojik olarak kültürel aktarım ve normatif yeniden üretim
süreçleriyle ilişkilidir. Birey, sosyal yapı içinde edindiği doğruları sorgulamadan aktardığında,
iyi niyetle olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu süreç, bireyin farkındalık düzeyine bağlı olarak
şekillenir.
Doğruluk, sabit bir gerçeklikten ziyade, toplumsal bağlam içinde şekillenen göreli bir olgudur.
Söylemsel doğru ile fiili doğru arasındaki ayrım, bireyin sosyal normlarla olan ilişkisini
yansıtır. Foucault’nun hakikat rejimleri, doğruların zamanla değişebileceğini ve iktidar
ilişkileri içinde yeniden üretilebileceğini gösterir. Bu bağlamda, doğruların zamanla ortaya
çıkma ve dönüşme eğilimi, değişimin değişmezliği ilkesini destekler.
Bireysel farkındalık eksikliği, toplumsal düzeyde normatif yeniden üretim süreçlerini
etkileyerek doğruların sorgulanmadan aktarılmasına neden olabilir. Doğruluk kavramı,
sosyolojik bağlamda göreceli ve dönüşebilir bir nitelik taşır. Bu nedenle, bireylerin ve
toplumların doğruları sorgulama ve farkındalık geliştirme süreçleri, daha sağlıklı bir
toplumsal yapı inşa etmek açısından kritik öneme sahiptir. Sözün özü şu; farkındalık,
çağımızın olmazsa olmazlarının önde gelenlerindendir. Üretmenin, yaratmanın, paylaşmanın
ve aktarmanın temelinde farkındalık var ya da mutlaka olmalıdır!