La Fonten yüzyıllar öncesi yaşamış bir Fransız şairi. “Fabl” tabir edilen; hayvanların konuşturularak şiirsel bir anlatımla krallık yönetimini esprili bir dille eleştirdiği yapıtlarıyla dünya edebiyatında seçkin bir yer edinmiş. Astığım astık kestiğim kestik kralları eleştirmek cana malolacağından mecburen bu yolu seçmiş.
Sınıflı toplumlarda yöneten-yönetilen zıtlığı ortamında özellikle otoriter yönetimlerin haksız uygulamalarını dile getirmek yönetilenler için vazgeçilmez bir ihtiyaç. Bu görevi genelde o toplumun aydınları ya da önderleri üstleniyor. Tarihin her döneminde düşünen; yazar-çizer takımı halkının uğradığı baskıyı dile getirenler olmuştur ve bu yolda hayatını kaybetmek dahil ağır zulümlere uğramışlardır.
Yönetenler sebep oldukları eşitsizliğin, sömürünün, baskınnı açığa vurulmasından hoşlanmazlar. Benimsedikleri yöntem, sorunları dile getiren aydınları susturmak, ağır bir yasaklama “tedbir”i uygulamaktır. Padişahlık döneminin en ağır sansürü Abdülhamit dönemine aittir; öylesine ki, Sultan Yıldız Sarayı’nda oturduğu için dönemin yazılı basınında “yıldız” sözcüğünün kullanılması bile Padişahı eleştirel anlamda yasaklanmıştır.
Yakın tarihimizde Tek Parti Dönemi ve Adnan Menderes İktidarı yönetenlerin yasal olmayan uygulamalarını dile getirmenin uç boyutlarda yasaklandığı yıllardır. Örneğin, İsmet Paşa’nın iktidarı döneminde bir “Markopaşa olayı” vardır. Markopaşa; Sabahattin Ali’nin başyazarlığını yaptığı, yazarları arasında Aziz Nesin, Rıfat İlgaz gibi değerlerin olduğu haftalık dergidir. Yönetimin uygulamalarını keskin bir dille ve espritüel bir yolla eleştirdikleri için dergi defalarca kapatılmış; “Merhumpaşa”,”Malumpaşa” gibi adlarla yayınını sürdürmek zorunda kalınmıştır.
Yönetenlerin yönetilenler üzerindeki haksızlıklarını salt aydınlar dile getirmemişler; atasözleri, fıkralar, ozanlar aracılığıyla yolu yordamınca eleştiri hakkı kullanılmıştır. Gazeteci Sedef Kabaş’ın bir atasözünü dile getirmesi, gazetecinin tutuklanmasına kadar gitmiştir. Halkın espri anlayışının bu denli keskin hicve dönüşmesi yönetilenlerin bu bağlamda ne denli duyarlı olduğuna kanıttır.
Halkın espritüel tavrı yönetenlerin otoriter anlayışının artması oranında keskinleşir iki ucu keskin bıçağa dönüşür. Halkı yönetenlere düşen, yasakçı uygulamaları en aza indirgeyerek, “ağlanacak hallerine gülenlerin” sesine kulak vermektir. Şurası açıktır: halkı baskıyla yönetenler geçici, halkın sesi, sazı, sözü kalıcıdır ve hep kalıcı olacaktır.