Çanakkale Savaşı, Zannedildiği Gibi 1915’te Başlayıp 1916’da Kazanılmadı

    Çanakkale Savaşı, zannedildiği gibi 1915’te başlayıp 1916’da kazanılmadı. Aslında üç yıl önce 1913’te kazanıldı. Çünkü MUSTAFA KEMAL, Trablusgarp’tan yeni dönmüştü, askeri ataşe olarak Sofya’ya gitmeden önce Çanakkale Boğazı’na atandı. Kader adeta onu buraya getirmişti. O günlerde henüz kendisi de farkında değildi ama üç yıl sonra tarihin akışını değiştireceği Çanakkale’yi üç yıl önceden inceleme fırsatı yakalamıştı. Üç bin yıl önce Truva Savaşı’nın yaşandığı yerleri karış karış dolaştı.Kitap merakı sayesinde klasik literatüre hakimdi. İlyada’yı okumuştu Homeros’un mitolojik destanındaki yer tariflerini keşfetmeye çalıştı. Karadan ve denizden saldırı noktalarının o günkü konumlarıyla bugünkü şartlarını harita üzerinde karşılaştırdı, krokiler çizdi.
Milattan önce 334 yılında Asya seferine çıkan Büyük İskender, 35 bin kişilik ordusunu Çanakkale Boğazı’ndan geçirmişti. O geçiş güzergahını adım adım inceledi. Boğazı tekneyle geçti, Büyük İskender’in Anadolu topraklarına ayak bastığı yerden karaya çıktı, neden o noktanın seçilmiş olabileceğine dair coğrafi notlar tuttu.
    Herodot okumuştu. Yıllar yıllar sonra 300 Spartalı filmine konu olacak TERMOFİL SAVAŞI’ndan haberdardı. Tıpkı Homeros’un izini sürdüğü gibi, Herodot’un anlattığı yer tariflerini de keşfetmeye çalıştı. Milattan önce 480 yılında Yunan topraklarını istila etmek için gelen Pers kralı Kserkes’in 50 bin kişilik devasa ordusuyla Anadolu tarafından Avrupa tarafına geçtiği noktayı inceledi, notlar tuttu.
    Yine böyle bir Mart günü, Truva antik kentine geldi. Saatlerce gezdi, düşündü, krokiler çizdi. Achilles(Aşil)’in mezarı olarak bilinen Tümülüs’ü ziyaret etti. Tıpkı Mustafa Kemal gibi, Fatih Sultan Mehmet de Homeros’un İlyada’sından etkilenmişti. Kalkıp Truva’ya gitmişti. 
    Yanından ayırmadığı vakanivüsü Kritovulos’ın notlarından biliyoruz, Truva’nın kalıntılarını gezmişti, Achilles’in Hektor’un mezarları hakkında bilgi almıştı, kahramanlıklarını saygıyla anmıştı. Truva’nın coğrafi konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararlarını irdelemişti. Papa II. Pius’a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul’un fethini Truva’nın rövanşı olarak görüyordu.
    Bugün artık gayet net şekilde biliniyor ki, İngiliz genelkurmayı da aynı metodu uygulamıştı, Çanakkale Savaşı hazırlıkları sırasında bölgenin antik tarihi üzerine araştırmalar yapmışlardı, Truva dönemine ait antik çağ haritalarından  faydalanmışlardı. Truva Savaşı’nda lojistik üs olarak kullanılan Bozcaada, Gökçeada ve Limni adaları, Çanakkale Savaşı’nda da İngilizler tarafından lojistik üs olarak kullanıldı. Truva Savaşı’nda Beşige koyu’na şaşırtma amaçlı sahte çıkarma yapılmıştı, İngilizler aynısını Çanakkale Savaşı’nda yaptı.
    Truva Savaşı’ndaki efsane Truva Atı’nı bilmeyen yoktur. Çanakkale Savaşı’nda Truva Atı hilesi bile kullanıldı. Kurnaz İngiliz kurmayları, donanmanın kömür ihtiyacını karşılayan 105 metre uzunluğundaki River Clyde isimli kömür şilebini, modifiye ederek çıkarma gemisine dönüştürmüştü. Dışardan bakıldığında eski püskü kömür şilebi görüntüsüydeydi, güvertesinde askeri teçhizat veya herhangi bir kişi görünmüyordu, halbuki, ambarları hınca hınç asker doldurulmuştu. Dümeni kilitlenip yanlışlıkla savrulmuş gibi karaya oturacak, vurulmaya değer hedef olarak görülmeyecek, hava kararınca içindeki iki bin asker karaya çıkacak, ilk savunma hattımızı delecek, arkadan gelecek olanlara gedik açacaktı. Beceremediler.
    Truva’yla Çanakkale’nin üç bin yıllık hesaplaşma olduğunun bir başka çok önemli göstergesi, Agamemnon’du. Britanya donanmasının en güçlü savaş gemilerinden birinin adı, Agamemnon’du. Agamemnon, Truva’yı yıkmaya gelen AKHA ordusunun başkomutanının adıydı! 
    Osmanlı’nın ölüm fermanı anlamına gelen Mondros Mütarekesi’nin, başka yer yokmuş gibi, Agamemnon zırhlısının güvertesinde imzalanması da, elbette tesadüf değildi. Fatih Sultan Mehmet’in muhteşem isabetli tespiti gibi, İstanbul’un fethi, Truva Savaşı’nın rövanşıydı. Üç bin yıl sonra Çanakkale’yi geçmeye çalışanlar, Truva’nın rövanşını kaybedenlerdi. Çanakkale Savaşı, tıpkı Truva Savaşı gibi, doğu ile Batı’nın, Avrupa’yla Anadolu’nun mücadelesiydi.
Ve işte 1915 
Üç yıl önce Truva’nın stratejik planlarını bizzat yerinde inceleyen, ölçüp biçen Mustafa Kemal, üç yıl sonra yeniden Çanakkale’deydi. Ne yapacağını, neler yapması gerektiğini kafasında çoktan kurgulamıştı.
Anafartalar. Savaşın kırılma noktasında yer alan iki köyümüzün ortak adıydı. Küçük Anafarta köyü. Büyük Anafarta köyü. Anafarta kelimesi, yerel ağızda rüzgara karşı, çok rüzgar alan yer manasına geliyordu. Anafartalar Kahraman’ının emperyalizm rüzgarına karşı durduğu yer, coğrafyanın sözlük anlamına da cuk oturuyordu.
Sonuç: ÇANAKKALE ZAFERİ DAN DUNLA DEĞİL ANALİTİK ZEKAYLA, ENTELEKTÜEL BİRİKİMLE KAZANILDI...