Pimini çektiler bir kez ihanetin
Ürkütülmüş tay gibiydi ayrılıklar
Başıboş bırakınca karanlıklarını
Vurgun yedi körpe filizlerle güller!.. 


Tahmini olarak söylüyorum; ülkede olup bitenleri daha olmadan önce tahmin edebilen bir %2’lik kitle var. Bu kitle doğal olarak her toplumdaki dâhilerin sayısı dolayında. Bu sayı iki ile üç arasında. Toplum demokratik ise ve ileriye doğru gidiyorsa, bu sayı üçe çıkabilir. Bizim gibi eğitimi kötürüm edilen ülkelerde ise; üçten ikiye doğru geriler. Özellikle kırsal kesimde dünyaya gelen dâhilerin okuma şansları ellerinden alınmıştır denebilir. Bu şans cumhuriyetimizin onlara sağlamış olduğu bir hak idi. Cumhuriyete karşı olanların çabaları sonucunda temel hakların bir kısmı sadece olanaklarla sınırlandı. Paran kadar eğitim ve paran kadar sağlık dönemi yoksunlukların temel nedenidir(!)
Bir olay, olgu, eylem veya işlem gündeme geldiğinde, neyin ne olduğunu hemen görebilen bir %15’lik kesimden söz edebiliriz. Olaylar olduktan sonra gerçekleri gören bir %30’luk kitle var. Geriye kalan %50’lik çoğunluğun hiçbir şeyi görmediği ve olayları algılayamadığı görülür. Burada bilgilenme hakkı kapsamında görevli kurumların bilgi iletimini gerçekleştirmesi gerekir. Hiç kuşkusuz, bu bağımsız medyanın görevidir. Eğer medya bağımlı ise, o zaman bilgilenmenin önündeki en büyük engel o olur(!) Bunun yanı sıra bir de troller devreye girince, doğru şekilde bilgilenmeden söz etmek olanaksızlaşır! Bilim adamı görünümlü şarlatanlarla üretmeden tüketen ruhbanlarda üzerlerine yüklenenleri yerine getirirler.


DÜŞÜŞ.
Geriye doğru gidişte ve kayıplar söz konusu olduğunda, yol zaiyatı var fakat dip yoktur. Kayıpların kişisel olmasına karşın toplum gerilemeye devam eder. Yani, kötü daha kötüye sürüklenir. Yığınlar aynı olanaklarla değil, farklı konum ve koşullarda düşüşünü sürdürür. Birisi arabasını kaybederken, bir başkası evini, daha başkaları da işini, gelirini ve sağlığını kaybeder ki; dibe doğru yuvarlanmada yol zaiyatı gündeme gelir. Birçok kişi süreç içinde yaşamını kaybeder(!) Bütün bunlar olurken, yığınların düşüşü durmaz. İşte bu nedenle düşüşte bir dip yoktur. Bazı bireylerin yaşama tutunma olanakları ortadan kalkınca, yaşamı da son bulur, ama bu son düşüşün sonu değildir. Düşüş konum kaybederek yaşama ilişkin olanaklardan yoksun kalmaktır. Bu noktada bireylerin olanaklarıyla birlikte direnme güçlerinin farklı olduğu unutulmamalıdır.
Ses yoktu yüreklerde korkunun sesinden başka
Ölümler gündelik alışılmış ve korkunçtu
Yıllarca sürgünler yaşadık kendi yurdumuzda
Aramızda dolaşan aldatılmış kanlı bir barışla
Gelir dağılımının bozulduğu, paylaşımın adaletten uzaklaştığı ortamlarda varlıklar hızla el değiştirir. %1’lik çekirdeğin çevresinde kümelenen kesim varlıklarını hızla artırıyor. Paylaşımdan kayırmalar nedeniyle daha çok pay alan kesim bu güçlerini harekete geçirerek; yasaların farklı yorumlanması sonucunda ve kurumların kamu yararına olmayan yaklaşımlarıyla bu küçük azınlık sürekli olarak varlıklarını artırır. Bu haksız kazançlarla, toplumun kaynaklarına, varlıklarına ve değerlerine el konur(!) Bu güdümlü politika orta sınıfın ortadan kalkmasına neden olur. Onlar yoksulluk alanına sürüklenir. Yoksulluk sınırı altında olanlar da (çalışan yoksullar) açlık sınırının altına itilir(!) Açlık sınırı altında olan işsiz ve geliri olmayan yığınlar, düşüş süreci kapsamında dipsiz düşüşlerini sürdürürler!     Kemirir içimizden ölüm bizi.
Yarınları görmez bakan gözler,
Koca dağlar tutsak düşer ihanete;
Kırımlar sinsice arkadan vurur bizi!