348855029_799217708049891_9175576987721849809_n 

 Fes Nereden Geldi?   Fes, ülkemize Tunus'tan gelmiştir. Serpuş adıyla da bilinen fesler, ülkemize geldikten sonra halk ikiye bölünmüş, kimileri fes takarken kimileri sarık giymeye devam etmiştir. II. Mahmud'u ve yaptığı yenilikleri desteklemeyen kesim, fes için ''püsküllü bela'' ifadesini kullanmıştır. Günümüzde de sıklıkla kullanılan ''Kimin nesi kimin fesi'' sözü de bu dönemde ortaya çıkmıştır. 
    Dahası, fes Osmanlı Devleti’nin geleneksel şer’i yapısı değişmeye, devlet Batılılaşmaya başladığı bir dönemde 19. yüzyılın başında reformist (yenilikçi) Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafından bir reform, bir modernleşme adımı olarak kullandırılmaya başlanmıştır.
 II. Mahmut Kaptan Hüsrev Paşa’nın Kalyoncu askerlerine giydirdiği TUNUS FESLERİNİ beğenerek devlet memurlarının da aynı başlığı kullanmasını istemiştir. II. Mahmut 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra kurduğu ASAKER-İ MANSURE-İ MUHAMMEDİYE (MUHAMMED'İN MUZAFFER ASKERLERİ" Asakir-i Mansure-i Muhammediye Osmanlı ordusu bünyesinde yer almış bir ocaktır. II. Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının ardından kurulmuştur. Ağa Hüseyin Paşa'nın komuta ettiği ocakta Koca Hüsrev Mehmed Paşa serasker olarak görev yapmıştır. )  ordusuna da fes giydirmiştir. 1829’dan itibaren din adamları ve kadınlar dışındaki herkesin fes giymesini zorunlu kılmıştır. 1832’den itibaren neredeyse herkes fes giymeye başlamıştır.


 II.Mahmut, devlet memurlarına fes kullanımını zorunlu tuttuğunda dönemin yobazları “Sarığımızı çıkartmayız!”, “Bu ecnebi başlığını kabul etmeyiz!” “Kahrolsun fes!” diye bağırarak fesin gavur başlığı olduğunu belirterek, fes takmayı reddetmişlerdir. Bunun üzerine II. Mahmut fesin “dinen caiz olduğunu” belirten fetvalar yayınlatmak zorunda kalmıştır. Çok daha önemlisi Fes gerçekte bir Ortaçağ BİZANS-YUNAN BAŞLIĞI’dır. Yeniçağ’ da Avrupa’da İSKOÇ BAŞLIĞI olarak da kullanılmıştır. 1830’larda fesli Yunan askerleri fes kullanmışlardır. 


 Aslına bakılacak olursa II. Mahmut’un fes reformunun tek nedeni modernleşmek değildir. Bu durumun pek bilinmeyen çok ilginç bir nedeni daha vardır. Şöyle ki: II. Mahmut bilindiği gibi 1838 tarihli Balta Limanı Ticaret Antlaşması’yla İngilizlere çok geniş ekonomik ayrıcalıklar vermiştir. Bu ayrıcalıklardan biri de İngiliz üretimi feslerin Osmanlı topraklarına pazarlanmasıdır. II. Mahmut daha bu anlaşmayı imzalamadan önce 1832’de fes giyilmesini zorunlu kılarak  İNGİLTERE’DEN İTHAL EDİLEN FESLERE OSMANLI’DA BİR PAZAR YARATMIŞTIR. Osmanlı Devleti İngilizler dışında Avusturya-Macaristan’dan da fes satın almıştır bir dönem. 


1908’de Avusturya, Bosna-Hersek’i ilhak edince İstanbul’da Osmanlı Boykotaj Cemiyeti Avusturya feslerini protesto kampanyası başlatmıştır. Bu kampanya çok etkili olmuş ve çoluk çocuk, yaşlı genç tüm Osmanlılar başlarındaki fesleri çıkarıp üzerinde tepinmiştir. Ayrıca fes giyenler sokaklarda dayak yiyordu, boykot bu denli etkiliydi.
Gelelim Türklerin fesle tanışması, 16.yüzyılda Cezayirli denizciler vasıtasıyla olmuştur. Fesin, resmi başlık olarak kabulü, Osmanlı Padişahı II. Mahmud döneminde, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması sonrasına rastlar. FES, Serasker Hüsrev Paşa vesilesiyle Osmanlı'ya getirilmiştir. Mahmut Kaptan Hüsrev Paşa'nın Kalyoncu askerlerine giydirdiği TUNUS FESLERİNİ beğenerek devlet mamurlarının da aynı başlığı kullanmasını istemiştir. II. Mahmut 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdıktan sonra kurduğu Asaker-i Mansure-i Muhammediye ordusuna da fes giydirmiştir. 
Çünkü Avusturya o senenin 5 Ekim’inde kağıt üzerinde de olsa Osmanlı toprağı görünen BOSNA-HERSEK’i birdenbire işgal edivermiş, o günlerde hayli güçsüz olan devletimiz bu işgale askerî karşılık yerine çok daha hafif bir tepki ile Avusturya’dan ithal edilen fesleri boykot ederek karşılık vermeye çalışmış ama boykot tarihe geçmekten başka işe yaramamış ve maalesef Avusturya’nın istediği olmuş, yani Bosna-Hersek elimizden tamamen çıkmıştı!
Yukarıdaki resimde Fes boykotu sırasında halk fesleri çiğniyor fes kullanmakta ısrar edenleri kalpak giymeye zorlaması gösteriliyor. Bayraklarla süslenmiş olan dükkânın tabelasında “Kalpak Mağazası” yazıyor. 
Tahtta Sultan Abdülhamid vardı, iktidarının otuz ikinci yılıydı Türk karikatürünün önemli isimlerinden Cem’in bir çizimi: Altta, “Avusturya İmparatoru fes fabrikalarını korumak maksadıyla kendisi ve ordusu için fesi resmî başlık olarak kabul etmiştir” yazmışlardı.
 Avusturya ve İmparator François-Joseph, 1908’in 5 Ekim’inde yayınladığı bir kararnameyle o zamana kadar kâğıt üzerinde de olsa Türk toprağı sayılan Bosna-Hersek’i ilhak ettiklerini açıkladı! Bâbıâli, Viyana’nın sebep olduğu bu şaşkınlığın içerisinde iken, aynı gün bu defa Sofya’dan bir başka haber geldi: O zamana kadar yine kâğıt üzerinde Osmanlı toprağı sayılan ama yarı bağımsız prenslik olan Bulgaristan artık “bağımsız bir krallık” olduğunu ilân etti. Bütün bunların üstüne, Yunanistan da hemen ertesi günü Girit’i topraklarına kattığını duyuruverdi!
Bâbıâli’nin, bütün bu oldu-bittilere protesto dışında bir karşılık vermeye ne gücü, ne de hâli vardı. Viyana’ya, Sofya’ya ve Atina’ya gönderilen telgraflarla Osmanlı topraklarına yapılan bu tecavüzler kınandı ama bu arada herkesi şaşırtan bir de karar alındı: Avusturya’yla yapılan her türlü ticaret boykot edildi ve ithalât durduruldu.
İstanbul’un hemen her meydanında nutuklar çekmede, halkı Avusturya malı fesleri kullanmamaya ve daha önceden satın aldıklarını da parçalayıp atmaya çağırmadaydılar. Gazeteler boykotu destekliyor, Avusturya malı satan dükkânların önünde gösteriler yapılıyordu. O senenin Ekim’i ile Aralık’ı arasında İstanbul limanına gelen Avusturya malları ile dolu 26 gemi yüklerini boşaltamadı, Avusturya şirketleri büyük zararlara uğradılar ama Viyana işgal kararından geri adım atmadı!
Boykota katılanların sayısı da gün geçtikçe arttı, Avusturya’dan gelen fesler satılmaz oldu, fesin yerini kalpağı andıran SERPUŞLAR aldı ama millî galeyan sadece dört ay devam edebildi: Viyana ile masaya oturan Bâbıâli 1909’un 26 Şubat’ında imzaladığı anlaşmayla Bosna-Hersek’in Avusturya’ya ait olduğunu kabul edip bu topraklar üzerindeki haklarından feragat etti. Koskoca Bosna Hersek’e mukabil yüzde 11 olan gümrük oranlarının yüzde 15’e çıkarılmasına ve bazı maddeler üzerinde tekel kurulmasına karar verildi.
NOT: Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan Şapka Devrimi veya Şapka İnkılâbı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından, erkeklerin baş örtme uygulamalarının düzenlenerek Batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 yılında yapılan kanunî düzenlemedir. 
Atatürk şapka kanunu neden yaptı? Dinî kaynaklı giyim farklılıklarını ortadan kaldırmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, 1925 yazında İnebolu ve Kastamonu yöresine yaptığı gezide şapka giyilmesi konusunu gündeme getirmişti. Kendisi, 24 Ağustos günü Kastamonu'da geniş kenarlı beyaz bir şapka giydi. Kılık kıyafet kanunu ne zaman kaldırıldı?
Devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren Bakanlar Kurulu kararnamesinin çıktığı 2 Eylül 1925 günü, din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri yasaklanmıştı.
II. Mahmud döneminde olduğu gibi yobazlar menfaatleri için her zaman bahane ederek isyan etmişlerdir.