Askerlik görevini tamamladıktan sonra bir taraftan “gözünüz aydın” diye eve gelen eş-dost ziyaretlerine ev sahipliği yapıyor bir taraftan da günlük olarak takip ettiğimiz gazetelerin ilanlar ile ilgili bölümüne bakıp “acaba bundan sonraki hayatımızı devam ettirecek bir iş bulabilirmiyiz.?” sorusuna cevap arıyorduk.
Bir sabah gazetelere bakarken hatırı sayılır bir sanayi kuruluşuna 3 adet üst düzey yönetici alınacağı ile ilgili ilanı gördük, “-Nasıl olsa şu aşamada geleceğimiz ile ilgili henüz bir planlamamız yok, gidelim bakalım kendimizi bir deneyelim” diyerek sanayi kuruluşunun yolunu tuttuk.
İlgili kişinin masasına oturup “-İş başvurusu için geldim” dediğimizde karşımdaki görevli “-Beyefendi biz iki gün önce ilana çıktık bu kadar fazla talep olacağını bizde beklemiyoruz sizinle birlikte başvuru sayısı 480 oldu ilan iki gün daha çıkacak, siz başvurunuzu yapın, iki gün sonra tekrar gelin, fabrikanın girişteki panosundan sınava kaç kişinin gireceğini ve sınavın hangi gün nerede yapılacağını öğreneceksiniz” dedi ve başvuru formumuzu aldıktan sonra bizi uğurladı.
Biz görevlinin söylediği gün ve saatte sanayi kuruluşunun kapısına gittik kapıya asılan yazıda başvuru sayısının 6 yüz olduğunu ve sınavın bir gün sonra sabah ve öğlenden sonra iki bölüm halinde yapılacağını okuduk.
Ertesi gün sınavın yapılacağı salona girdik bize öğlenden sonra sınava girmemiz gerektiği söylendi, Saat 14.00 gibi sınav başladı daha çok insanın sosyal hayatını ilgilendiren 50 soruyu yarım saat içerisinde cevapladık ve çıktık.
İki gün sonra tekrar sanayi kuruluşunun kapısına gittiğimizde yazılı sınavda içerisinde bizimde bulunduğumuz 15 kişinin başarılı olduğunu ve 2 gün sonra bu 15 kişinin mülakat için sanayi kuruluşuna gelmesi gerektiği yazılmıştı.
Biz söylenilen zamanda gittik bizden başka 14 kişi daha heyecanlı bir şekilde bekliyor ve sınavın ne zaman ne şekilde yapılacağı ile ilgili birbirlerinden bilgi almaya çalışıyorlardı.
Dört kişi sınava girdi lakin girenlerin tamamı bilemediniz en geç 4 dakika içerisinde çıkıp hiç kimse ile bir şey konuşmadan hızlı adımlarla uzaklaşıp gittiler.
Sınava beşinci sırada biz girdik, yaklaşık 60 metrekarelik bir salon uç tarafta bir bayan ve iki beyefendinin oturduğu bir masa bulunuyor masada oturan 3 görevlinin de içtiği sigaraların dumanı yüzünden nerede ise kimsenin kimseyi görmediği bir ortam mevcuttu.
Biz bu 3 görevlinin önündeki koltuğa oturduk, görevli bayan “-Yüksel Ercan sizmisiziniz.? “diye sordu “-Evet” cevabını verince “-Tebrik ederiz Altı yüz yarışmacının arasında 15 kişiden biri olmak kolay iş değil” diyerek kısa bir iltifat yapmayı ihmal etmedi.
Görevli bayanın konuşması biter bitmez o zaman yaklaşık 50 yaşlarında olduğunu düşündüğüm beyefendi
-Yüksel Bey ceketiniz neden lacivert, pantolonunuz neden gri.?
-Kravatınızı neden kırmızı gömleğinizi neden parlament mavisi seçtiniz.?
-Ayakkabılarınız neden siyah değilde koyu kahverengi.?
-Saçlarınızı neden ortadan ayırma gereği hissettiniz..?
-Saatinizi neden sağ kolunuza takıyorsunuz.?
Şeklinde soruları sorduktan bizde bu anlamsız sorulara cevap verdikten sonra o dakikaya kadar sesi çıkmayan üçüncü görevli “-Teşekkür ederiz Yüksel bey mülakatın sonucunu ve işe başlayıp başlayamayacağınızı yarın saat 14.30’da fabrikanın kapısındaki panodan öğrenebilirsiniz” dedikten sonra bizde diğerleri gibi çıkıp kurumdan ayrıldık.
Ertesi gün söylenilen saatte sanayi kuruluşunun kapısına gittik, panoya baktık kazanan 3 kişinin arasında bizim ismimizi görmeyince “-Ben neden kazanamadım.?” sorusuna cevap aramanın beyhude bir çalışma olacağını anladık böylelikle “Mülakat” denilen saçmalığın da ilk darbesini yemiş olduk.
Böyle bir tecrübeden sonra bir kamu kuruluşunda yada bir sanayi kuruluşunda çalışmanın bize göre olmadığını en iyisinin ticaret yapmak olduğunu anlayınca o andan sonra “Mülakat” saçmalığından epey bir zaman kurtulmuş olduk.
Siyaset yaptığımız günlerde milletvekili olmak adına çaba gösterdiğimiz zamanlarda 2 kez “Milletvekili adaylarını mülakat ile belirleyeceğiz” çağrısını alınca “mülakat hikaye, insan bir heyet karşısında yazılı sınava girmeli kaç kişi alınacaksa cevapladığı sorulara göre sıralama yapılmalı, kazananın hakkı araya gitmemeli” diyerek oldukça sert tavır koyduğumuzu hatırlıyoruz.
Dün ÖSYM’de meydana gelen soruların çalınması hadisesinden sonra ortaya çıkan hoşnutsuzluğu görünce bu memleketin çocuklarına , iş arayanlarına çok büyük haksızlıklar yapıldığını öncelikle sınavların en ufak bir şaibeye meydan vermeyecek şekilde yapılmasını sonrasında da acilen “Mülakat” denilen saçmalığın hayatımızdan tamamen çıkartılması gerektiğini bir kez daha anlamış olduk.
Türkiye bu tür haksızlıkları ortadan kaldırmadan hakkaniyet duygusunu 84 milyona inandırmadan yoluna asla devam edemez, Öğrencilerimizin hayatına yön verecek bir sınavda bile haksızlık yapıldığı, ama daha da kötüsü yazılı sınav kazanılsa bile şeklen yapılan “Mülakatın” bir daha gelmemek üzere hayatımızdan çıkartılmadan birliği dirliği tesis etmenin mümkün olmadığı son derece net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Yazık değil mi bu ülkenin insanlarına.?