Türkiye Cumhuriyetinin 100 yıllık tarihinin en önemli mihenk taşlarından olan “İzmir İktisat Kongresi 100. Yıl Toplantıları”, Global İlişkiler Forumu (GİF) ve Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü iş birliğiyle gerçekleşti.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İktisat Kongresinin tekrarlanması için ana motivasyonumuz, yüzyıl önceki şartlar ile bugünkü şartların aslında ne kadar benzediğini fark etmemiz oldu. Yüzyıl önce, İzmir’deki büyük yangının üzerinden 5 buçuk ay geçmiş, İstanbul hala işgal altında, barış imzalanmamış, toplumda büyük bir belirsizlik ve umutsuzluğun hakim olduğu, olağanüstü bir yoksulluğun olduğu bir tablo vardı. Bugüne dönersek, KONDA’nın yaptığı son bir araştırmada, gençlerin yüzde 86’sı geleceğiyle ilgili herhangi bir fikri olmadığını söylüyor. Yoksulluğun ne kadar derinleştiğini söylememe gerek yok. Yüz sene öncesi şartların çok benzer şartlar içinde yaşıyoruz. Ulusal egemenlik kavramı demokrasiyle taçlandırılmadıkça içeriğinden çok şey kaybediyor. Atatürk’ün o günün şartlarında Türkiye’nin her yerinden bin 135 delegeyi bir araya getirmiş olması bize çok şey anlatıyor” diye konuştu.
GİF Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay da, “İzmir İktisat Kongresi ile başlayıp Cumhuriyet yıllarında devam eden iktisadi model, günün şartları da değerlendirildiğinde Türkiye Cumhuriyetini hızlı bir biçimde kalkındırma yoluna sokan, kanaatimce başarılı bir iktisat deneyidir. Bugün ülkemizin ekonomisinin işleyişini devam ettiren birçok kurumun temeli de o dönem atılmıştır. Bu model, Birinci Dünya Savaşı sonrasında çok daha az küresel bir dünya ve farklı coğrafyalardaki gelişmelerin bizim coğrafyamızı daha az etkilediği bir dönemde, jeopolitik, iktisadi ve toplumsal şartları doğru bir biçimde okuyan fikri temel üzerine dayanmaktadır. Bugün bu şartların analizi hiç olmadığı kadar kritiktir. Küreselleşme Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkenin daha hızlı kalkınmasına ve büyümesine katkıda bulunmuş ve yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olmak suretiyle başlamış, gerek ülkeler arası gerek ülke içi gelir eşitsizliğinin de maalesef artmasına da sebebiyet vermiştir. Bugün küreselleşmenin reformuna dair tartışmalar da hız kazanmaktadır. Bunlar bize gösteriyor ki refah oluşturmayan, bu refahı topluma yaymayan bir sistem ne bir kalkınma sistemidir ne de sürdürülebilirdir. Refah olmadan iktisadi başarıdan söz etmek elbette ki mümkün değildir” dedi.
"Yeniden doğuş sürecinin ilk önemli aşaması"
Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemali Dinçer ise “Mustafa Kemal Atatürk için bu kongre, geleceğin Türkiye’sinin ilk ve en önemli adımıdır. ‘Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden mesuldür’ diyerek birkaç ay sonra ilan edilecek Türkiye Cumhuriyeti’nin artık ‘fakirliğin fazilet olarak bilinmediği’ yepyeni bir ülke olarak doğacağının işaretini vermiştir. Dolayısıyla kongre, geçmişin iktisadi yaralarına derman olacak, memleketi refaha, mutluluk ve servete ulaştıracak yeni yolların arandığı, bir yeniden doğuş sürecinin ilk önemli aşaması olarak görülmelidir. Türkiye’nin ekonomik kalkınma politikasının ana stratejilerinin belirlendiği, tarım, sanayi, ticaret, yabancı sermaye ve bankacılık alanları gibi, ekonomik işleyişin her yönünün detaylarıyla ele alındığı Türkiye İktisat Kongresi’nde, Türkiye’nin geleceğinin bilim ve eğitim yoluyla aydınlanabileceği de vurgulanmıştır” şeklinde konuştu.
Moderatörlüğünü Tayfun Bayazıt’ın yaptığı ‘2020’lerdeki Kırılmanın Yeni Ekonomik Yapısı’ başlıklı oturumda konuşan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit da, “ Yaklaşık 3 hafta önce Chicago’da aynı anda birkaç projemiz tamamlandı. Bu projelerde ABD, İngiltere ve Kanada’yı ilgilendiren istihdam ve piyasa projeleriydi. İngiltere’ye gittik hükümete sunum yaptık ardından muhalefet dinledi. ABD’de Başkan Joe Biden’e anlattık, ardından muhalefet de dinledi; yani hem hükümet hem de muhalefet öğrenmek bilmek istiyor. Türkiye’de ise ‘İlk önce sen kimle konuşuyorsun’ diye konuşmaya başlanıyor. Öyle olunca da söylediğinizin kıymeti kalmıyor” dedi.
"Kayıtlı işçi sayısı artan firmalar desteklenmeli"
Türkiye’de sermaye akışı olduğunda kısa süreli büyümeler olduğunu belirten Prof. Dr. Akçiğit, “Ama bu sürdürülebilir olmuyor. Bizim ülkemizin en önemli sorunlarından birisi bu. Biz, verimlilik tartışmasına hakkıyla giremiyoruz. Ülkemizde çocuklar, üniversiteye geliyor. Mezun olunca beyin göçü ile yetenekli ve imkanı olanlar uçağa binip gidiyor. Ülkemizde katma değer ve inovasyonda çeşme çok cılız akıyor. Türkiye’nin asıl problemi verimliliktir. Sadece sermaye tartışırsak, onu doğru ve verimli kullanmazsak her sektör kötüye gider. Türkiye’nin ekonomik büyüme sağlayabilmesi için teşvik politikalarını iyi dizayn etmesi gerekiyor. Belli sayının altında çalışanı olana değil, kayıtlı işçi sayısı artan firmalar desteklenmeli. Gelişim böyle olur” diye konuştu.
Günümüzdeki küreselleşme ile geçmiştekinin tanımının farklı olduğunu belirten Doç. Dr. Osman Cevdet Akçay ise “Artık küreselleşmenin tanımı değişti. Siyasetçiler, küreselleşmenin yeni tanımını sermayenin serbest dolaşımı olarak görüyor. Ben daha farklı olduğunu düşünüyorum. Dünyanın açık ekonomi olduğu yerde hareket edebilmesi, dünyanın çehresini değiştirdi. Globalleşme öncesi dünya, bakkala benziyor. Yeni dünya ise süpermarkete benziyor.” dedi.
İktisadi okuryazarlığın düşük olduğunu belirten Doç. Dr. Akçay, “Türkiye’de analitik olarak insanları ikna etmeye çalıştığınızda, görmeden inanmam diyorlar. Eğer karar alıcısıysanız analitik olarak inanmanız gerekiyor. Ülkemizde bunun eksikliğini yaşıyoruz. Biz, toplum olarak bilime çok mesafeliyiz” şeklinde aktardı.
“1920’lerin Kırılan Dünyasında Ekonomi” adlı oturumun moderatörlüğünü ise Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı Emekli Büyükelçi Selim Yenel yaptı.
Oturumda konuşan Dünya İktisat Tarihi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Birinci Dünya Savaşı sonrası tabloyu hatırlatarak, “1920’lerde 19. Yüzyılın eski düzenini geri getirmek için pek çok konferans yapıldı; fakat netice alınamadı. Tüm konferanslarda altın standardına geri dönülmesi için pek çok çaba harcandı; ama başarılı olunamadı. 1920’lerde parçalanmaya başlayan dünya ve 30’larda dünya ekonomisinin parçalanması, Türkiye gibi bağımsızlığını koruyabilen ülkeler için genişleyen bir fırsat ve manevra alanı oluşturmuş oldu. Cumhuriyeti kuran kadrolar en başından itibaren ekonominin ne kadar önemli olduğunun, ekonomi iyi olmazsa kazanılan savaşların sonuç vermeyeceğinin farkındaydı” dedi.
Bilim Akademisi Üyesi ve Koç Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Toprak ise küreselleşmenin iki evresini anlatarak, “Küreselleşmenin birinci evresinde devletin ekonomiye müdahalesi çok minimum seviyedeydi. 1914 sonrası bunlar büyük bir değişikliğe uğradı. Kırılma noktası bu sırada başladı. Savaşın finansmanıyla da çok yakından bağlantılı. Savaşan devletlerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldıkları pay yüzde 10’lardan 60’lara kadar çıktı. 1914-1944 arasındaki bu evreye biz, küresizleşme evresi diyoruz” şeklinde konuştu.
Konferansa; TBMM Eski Meclis Başkanı Hikmet Çetin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, Yaşar Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Feyhan Yaşar, Yaşar Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı, Global İlişkiler Forumu Yönetim Kurulu Üyeleri, iş dünyasından temsilciler ve akademisyenler katıldı. “1920’lerin Kırılan Dünyasında Ekonomi” ve “2020’lerdeki Kırılmanın Yeni Ekonomik Yapısı” başlıklı iki oturumdan oluşan panelde, Dünya İktisat Tarihi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Bilim Akademisi Üyesi ve Koç Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Toprak, Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi ve “Arnold C. Harberger” kürsüsü sahibi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, Ekonomist Doç. Dr. Osman Cevdet Akçay konuşmacı olarak yer aldı.(İHA)