Yakın bir zaman içinde “Akbük”  adlı bir kitabı okudum, Kulakları çınlasın değerli arkadaşım Nevzat Çağlar  TÜFEKÇİ’ nin bir araştırma kitabı,
Bu güne kadar niye okumamışım bilmiyorum,
Sayın Nejla Özşahin Demirci’ nin  hazırlayıp yayınladığı  Türkiye’de bir nokta “KAZIKLI”  kitabı ile birlikte arka arkaya iki kitabı da okudum,
Akıcı bir üslup ve verilen güzel bir emek,
Her iki yazar arkadaşıma da  kutlar  tebrik  ederim.
Buradan  ele alacağım konu AKBÜK adlı kitabın içinde  anlatılan  AKBÜK körfezi ile ilgili bilgiler,
Mübadele sonrasında  buradan giden Rumların yıllar sonra bile  olsa da AKBÜK’e geliş nedenlerinin içinde yer alan AKBÜK körfezinin  ÇİPURA’ larının lezzetinden bahsedilmekte,
Acaba o çipuralara ne oldu şimdilerde,
Çipura diye körfezin dışında tutulan KABA Lidaki’ ler Çipura niyetine  yenmekte,
Tat mı nerede o eski Çipura’ ların tadı
Acaba niye diye düşünürken köyün yerlilerinden birisiyle sohbet ederken  aklımıza geldi,
Körfezde ÇİPURA’ları besleyecek  o güzelim su, tabandaki besin kaynakları kaldı mı ki, nerede  onlar  şimdi,
Süs eşyası yapılması için sökülen PİNALAR’ dan eser kaldı mı ki,
Döviz getirecek diye toplanan Deniz Patlıcanları “Deniz Hıyarları”
Yengeçler, Mamunlar,  Kayaların üzerinde  ellerimizle topladığımız o güzelim Deniz kestaneleri
Hepsi birer tarih oldu,
Sohbetteki arkadaşa sordum,
Şu anda tatile gelen gençlere sorsak  “Deniz Kestanesini bilir misin  diye  yada
“Deniz Hıyarı”  nasıl bir şeydir  diye,
Alacağımız yanıt bilmiyorum olacaktır,
Eski Akbük’ te olsak buraya gelen herkes denize girdiği yerde bu Pina’ları deniz dibinde, Deniz Patlıcanlarını  kumsalların içinde, Deniz kestanelerini Kayalıklarda yapışmış  vaziyette bulacaklar ve göreceklerdi,
Ya şimdi
Ne yazık ki hayır…
Peki bu noktaya nasıl geldik,
Kendi ellerimizle doğamıza verdiğimiz tahribat  yüzünden
Bir dur diyende çıkmıyor,
Yok etmeye hala devam etmekteyiz,
Bunun tek sorumlusu Yerel Yönetimler değil tabi ki
Merkezi hükümetin çok büyük ihmal ve yanlış turizm politikaları  var,
Küçücük bir körfez olan AKBÜK körfezinin dağlarını taşlarını imara açarsanız ve AKBÜK’ü Beton Mezarlığına çevirirseniz,
Bu kadar yoğunluğu bu küçücük körfez kaldırır mı?
Hala hatalara devam edilmekte, hala betonlaşmaya devam denilmekte,
AKBÜK ve AKBÜK körfezi S:O:S vermekte ama duyan yok,
Ne yerel  yönetimlerden,
Ne de Merkezi hükümetten,
STK’ların uyarılarını kulaklarına tıkamış bir yönetim anlayışı,
Ranta dayalı bir yönetim anlayışı
Rant olunca iktidarı ile muhalefeti biranda can ciğer kuzu sarması oluver iliyor,
Rantın olmadığı yerde kulaklar duymaz, gözler görmez oluyor.
Bir avuç kalmış AKBÜK’ ün yerli halkı da ne yapsın
Çözümsüzlüğü kabullenmiş durumda,
Çünkü gücü tükenmiş,
Sesi soluğu kesilmiş vaziyette, çoğu da yaşlanmış  benden  sonrası tufan dercesine,
Geriye kalanları da dışarıdan gelmişlerle bütünleşip cep doldurma peşindeler,
Çocuklarına, torunlarına bırakacakları  Mavi ile Yeşilin bütünleştiği bir AKBÜK mirası artık tarih olmuş vaziyette.
Yani sizin anlayacağınız AKBÜK’ lü  “ yediği sofranın içine yapanlardan” olmuş vaziyette bütünleştiği Rantiyecilerin sayesinde…