12 Eylül sonrası yazdığım bir dörtlük şöyleydi:

Elleri kanlı akşamın…

Geceye sinmiş korkular!

Sabaha çıkmak büyük sorun;

Dostlarım hoşça kalın!

12 Eylül faşist darbesinden sonra güvenlik adına güvensizlik saçılıyordu. Geceler her şeye, öncelikle de korkulara gebeydi. Sermayenin alkışladığı darbe, yüzlerce isimsiz kahramanı yaşamdan sildi. O kadar çok can kaybımız oldu ki; bu günlere gelmemiz kaçınılmaz oldu(!)

Adsız dendiği zaman öncelikle kadınlarımız gelir aklımıza. 12 Eylül’ün öğüttüğü insanlar içinde sayısız adsız kadınımızda vardı. Sorun toplumsal mücadele olunca, cins ayrımı görünürlüğünü yitirir.

Yaşamda temel olan toplumsal mücadeledir. Bunun için bireyler baz alınmaz. Benim kişilere karşı önyargılarım yok. Bu nedenle de kişileri temel alan yaklaşımlardan uzak dururum. Her birey kendi akarında doğaya, varlıklara ve canlılara karşı insanca davrandığı sürece, tarafsızlığımı sürdürürüm. Bu saydığım şeylerin herhangi birine karşı olanın bana da karşı olduğunu düşünürüm. Bana karşı olanlara karşı olmamdan daha doğal ne olabilir ki? Varlık koruma, temel hakların önde gelenidir. Bu temel haklar ayrımsız olarak tüm varlıklar için geçerlidir. Varlık zinciri yaşamın varlığını ve bu amacı gerçekleştirmede, olmazsa olmazların birlikteliğini anlatır. Buradaki temel sorun; bazı varlıkların öteki bazı varlıkların hizmetinde olduğu yanılgısıdır. Aslında her varlık (canlı veya cansız) varlık bütünlüğünün, olmazsa olmaz parçalarındandır. Su, hava, toprak olmazsa olur diyebilmemiz için; onların yerine koyabileceğimiz şeylerin olması gerekir. Aynı şeyi hayvanlar ve bitkiler içinde söyleyebiliriz. Aynı türden olup, kısmen veya tamamen fonksiyonel farklılıklar gösteren şeylerin “eşitler” olduğunu unutmamalıyız. Kısaca vurgularsak; farklılıklar bütünün olmazsa olmaz parçalarıdır!

Bu vurgulamaya çalıştığımız şeylerden sonra; kadınlar olmazsa olur diyemeyeceğimiz gibi, kadınlar bizim istediğimiz gibi olmazsa olmazda diyemeyiz! Her özgür birey kendi yaşamı ile ilgili olarak öncelikli karar sahibi olandır. Eğitimli insanların temel görevi; farklılıklar temelinde ayrışmak değil, benzerlikler temelinde birleşmektir. Din, dil, renk, ırk ve cinsiyet gibi nedenlerle ayrıştırmak, sadece zararlara neden olabilir. Farklı özelliklere sahip olanların birleşmesi her koşulda; güç, bilinç ve zenginlik anlamına gelir.

Ayrımcılıklar arasında en yaygın ve yıkıcı olanı, cins ayrımcılığıdır. Dünya nüfusunun %50’sini doğrudan, öteki %50’yi de dolaylı olarak ilgilendirir. Başkaları hakkında ve onların yaşamlarını doğrudan ilgilendirecek kararlar almaktan kaçınmalıyız. Özellikle kadınlar için yaşam biçimi belirleme hakkı diye bir şey yoktur ve olmamalıdır da…Daha net ve açık olarak ifade edersek; kadınları eşiti olarak görmeyip, onları insan saymayanların insan olmaları söz konusu olamaz! İnsan bile olamayanların, insanlar hakkında hükümler üretmesi olası mı? Yaşamın gereklerine ve doğaya aykırı kararlar ne kadar geçerli olabilir ki?

 GÜZELLEME

Sevincini güneşten alan goncasın…

Sensiz gurbettir yüreğim bana!

Gönlümün biricik kadınısın sen;

Sen nasıl istersen öyle olsun.

Yaşamımı aydınlatan gün doğuşu bakışlım,

Su katılmamış güzellikleri yaşama katansın.

Ele avuca sığmayan açılmış gülüm;

Renkleri en güzel halleriyle sunansın.

Sevdayı sen yaşamaya egemen kılansın.

Dilersen taht kurabilirsin yüreğime…

Kopararak yozluğun, yobazlığın kafasını;

Yol gösteren kuşların seferberliğinde…

Yorulmayı unutan çiçek halaylarıyla,

Paha biçilmezlikler sunarsın yaşama…

O zaman, zaferin kurtuluşun olsun;

Özgürlüğün başım gözüm üstüne.

Sevda ırmaklarına karışan yürek akarlarıyla…

Gönlümün yiğit kadını, en iyisini sen bilirsin!