Tiyatro Arın ve Kömür Karası müzik grubunu kuran Bozbaş, sanatsal faaliyetleri geldiği Didim’de röportaj gerçekleştirdik. Bozbaş “ülkenin içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak kendim kendimde var olan bir takım yeti ve becerileri harmanlayıp daha minimal daha küçük bir tiyatral anlatım dili yaratmaya çalıştım” diyor. Bir işçinin karar sesi ‘Fa’ ile Didim’de Evrensel Gazetesi okurları ve tiyatroseverler bir araya gelen Bozbaş, oyunla ilgili sorularımızı cevapladı.
TİYATRO, MADEN VE MÜZİK BİRLEŞİYOR
Madenciliği, tiyatroya dahil etme süreci nasıl gelişti?
Zonguldak'ta değişik tiyatro gruplarıyla ve Zonguldak'ın dışında Ankara'da tiyatro gruplarıyla iletişim halinde bir süreç içindeyken ülkenin içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak kendimde var olan bir takım yeti ve becerileri harmanlayıp daha minimal daha küçük bir tiyatral anlatım dili yaratmaya çalıştım. Özellikle maden işçiliğinden gelen gözlemlerim, yaşadıklarım müzikle yoğrulan bir bütünlükle hareket edince en kolayının müzikli bir oyun yapmak ve anlatım dilinin, tartım ve ritme dayalı olması noktasında bir süreç başlıyor. Burada her türlü müzik aletini kullanarak bunu yapabileceğimi gördüm.
BİRLİKTE OMUZ OMUZA DAHA DA GÜÇLENEBİLİRİZ
Müzik ve tiyatro ilişkisi nedir?
Fakat sahnede en can alıcı sesin belki bir armonik olarak hem belki bir akordiyon veya mızıka olduğunu düşündüm. Fakat akordiyona hakimiyetim sahnedeki sağlayacağı alan çok büyük olması gerekiyordu. Onun için küçülttüm ve bir mızıkayı kullanmaya karar verdim. Mızıka zaten nefesli bir alet. Bu sefer geçmişte pandomim yaptığım için biraz daha beden hareketlerini öne çıkararak bunu nasıl geliştirebilirim dedim. Mızıka ve flütü öne çıkararak görselliği biraz daha arttırarak akrobat bir merdiveni kullanarak harekete geçtim. Çünkü zaten oyunun içinde düşündüğüm şeyler işçinin hareketliliği, işçinin kol emek gücünü ortaya koyarak yaptığı şeyler ve tartımlar. Bütünleşince bunlar akrobat merdiven, mızıka ve flüt her işi kolaylaştırdı. Hele de geleneksel halk tiyatrosunda var olan işte Meddah'ın mendil.. Zaten ben bir madenciyim her zaman boynumda bir mendil olur. Kafamıza da baret taktık. Barette yeri geldi şemsiye oldu. Bir fino köpeği oldu. Bunlarla yalın bir dilde sahneden günümüze uygun ihtiyaç duyulan fakat bu ihtiyaç duyulan ama duyulduğu zaman da içeriden duygusal anlamda bir kıpırtı yaratacak. Ve o kıpırtıyı yandaki arkadaşımızla el ele tutuşarak veya göz teması yaratarak ya biz ne kadar yüce bir değerde yol alıyoruz. Birlikte omuz omuza oluşumuzu daha da güçlendirebiliriz hissini uyandırmaya çalıştım.
Oyunun isminin hikayesi nedir?
Oyunun adı ‘Bir işçinin karar sesi Fa’ dedim. Neden? Çünkü 1991 yılında bir büyük madenci grevinde Tersane işçisi olan Rüştü Yıldırım arkadaşımız Tuzla'dan dizelerle bize destek olmuştu. Ankara yürüyüşünü yaparken, şu dizeler yazıldı; “Posta posta atan yüreğimi, bir gemiyi denize indirir gibi” yani bunu derken bir gemiye benzetmişti işçi yürüyüşünü, Ankara'ya doğru gidişini… Ve gemiler de böyle bir yol alırken yani sancak dediklerinde veyahut da tersaneden denize ilerlerken düdükler çalar. Faa fa fa notasını verir. Eğer bir telefonun eski tip telefon, masabaşı telefonu, avizesini kaldırırsanız o da la notasını verir. Keşke bir PTT işçisi de bize la notasıyla bir ses verseydi. O zaman belki güzel bir oyun yapabilirdim ama Rüştü'nün bu duygusal durumu beni en çok tetikleyen olay oldu. En çok da bana heveskarlık yaratan, bu işi biraz daha öte boyuta taşımam noktasında heyecan yarattı Ondan sonrası kolay oldu zaten.
ŞARKILARIM İSKELEDİR
Oyunda ki merdivenin özel bir anlamı var mı?
Çünkü artık dedim ben bu akrobat merdiveni nasıl kullanabilirim? Çünkü Victoria şunu söylemiş; “Benim şarkılarım yıldızlara ulaşmak için şimdi bir iskeledir.” Yani bir merdivendir, bir basamaktır demiş. Bu da benim imgesel olarak oyuna başlamam için en büyük etken oldu. Aralarda bu sefer çocukluk yıllarımdan günümüze kadar gelen süreçte yapmış olduğum yüz küsur veya yüzden fazla bestenin içerisinde seçerek, tamamen emekten, ekmekten proleterya mücadelesinden bahseden, işçi sınıfı, emekçi halkın mücadelesinden bahseden bazı şeylerin de duygusal yoğunluğunun ağır olduğu şiirlere yönelmek oldu. Sennur Sezer, Arif Damar veya Nazım Hikmet gibi şairlerin dizelerinden bazıları da kendi dizelerimden oluşan şarkıları aralara serpiştirmek oldu. Her şarkının günümüzde yaşadıklarımızla örtüşen bir yapısı olduğunu gözlemledim. Bunları çocukluk anılarımla veyahut da ülkemizi son şu süreçte yaşanılanlarla harmanlayarak geleneksel halk tiyatrosunun meddahlık biçimine yakın bir şekilde sunumuna yöneldim.
OYUN İLK DEFA DİDİM’DE OYNANDI!
Bozbaş, röportajın sonunda “Bir işçinin karar sesi ‘Fa’ oyununu ilk defa Didim’de oynadım. Çünkü hep bir işaret fişeği olsun istenilir bu tür oyunlarda.. Bir yerde gözleyelim, görelim isterler. Biz bu heyecana ortak yaşarsak, başkalarının da bunu yaşamaları için bir dürtü oluşturalım, bir merkez yaratalım. Oynadığım oyunlarda yüzlerce insanla buluşmayı çok isterim ama belki daha az belki 20-30 kişilik eylem yerleri var, yani küçük küçük fabrika önleri var, veyahut da tarlalar var veya öğrenci grupları gençlik var. Hepsini işin içine alabilecek. Böyle daha küçük spontane birlikteliklerin de olabileceğini düşünüyorum. Yanımda ise çocukluk yıllarından beri benim şarkılarıma hep eşlik eden oğlum oldu. Oğlumun da büyük desteğiyle iyi bir sunum yapıyoruz. Bu çok önemli. Seyirci bana bakışıyla o sempatik, candan içten bakışıyla, alkışıyla bunu bana veriyor, hissettiriyor. Oyun sonrası da konuşmalardan çok büyük pekiştirici, bu olumlu, pekiştirici şeyler aldım, değerler aldım, yanıtlar aldım. Bu da önemliydi Didim'de oyunumuzun organizasyonunda oyunumuzun oluşmasında bize katkı sunan Emek Partili ve Evrensel Gazetesi okurlarının büyük desteği oldu buradan işaret fişeğini yaktık gibi geliyor bana.” ifadelerine yer verdi.
HABER: ELİF DİKBAŞ