ADD Didim Şube Başkanı Bacaksız tarafından yapılan yazılı basın açıklamasının tam metni ise şu şekilde;
Değişmez önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bedenen aramızdan ayrılışının üzerinden 83 yıl geçti.
O’nu suikastlarla, ihanetlerle yok etmeye çalışanlar da, ebediyete intikalinden sonra yalan ve iftiralarla unutturacaklarını sananlar da başaramadılar. Tersine iç ve dış bedhahlar saldırdıkça büyüdü, yalancılar unutturmak istedikçe güçlendi.
Çünkü; HAKLIYDI, AHLÂKLIYDI, NAMUSLUYDU, ALDANMIYOR ALDATMIYORDU, BİLİMİ REHBER EDİNMİŞ KATIKSIZ DEVRİMCİYDİ!
İzmir Suikastı sonrası Anadolu Ajansına verdiği demeçte;
“Temeli, büyük Türk milleti ve onun kahraman evlatları olan büyük ordumuzun vicdanında, akıl ve şuurunda kurulmuş bulunan Cumhuriyetimiz’ in ve milletin ruhundan ilham alan ilkelerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceğini sananlar çok zayıf dimağlı bahtsızlardır… Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti, güvenliğini ve mutluluğunu sağlayan ve koruyan ilkelerle uygarlık yolunda durmaksızın yürüyecektir.” derken, Cumhuriyet’e, ilke ve devrimlere inancını, ulusuna sarsılmaz güvenini vurguluyordu.
Sözünü ettiği bahtsızlar ve takipçileri bu nedenle önce kurduğu Cumhuriyeti, ilke ve devrimlerini hedef aldılar, sonra anıtlarını, anılarını, fotoğraflarını, ailesini, hatta annesinin iffetini…
Stadyumlardan, meydanlardan, kamu binalarından adını sildiler, kazandığı savaşları meleklere, evliyalara pazarladılar, bindiği hurda geminin transatlantik olduğunu bile söylediler…
“ Keşke Yunan kazansaydı “ diyen meczupların kuyruğuna takılanlar, Lozan’ı hezimet sayanlar da oldu, başları sıkıştığında dev fotoğraflarının ardına sığındıkları halde hakaret edenler de…
Ne yapsalar olmadı, yel kayadan ancak toz aldı.
Dünya çok devrimci gördü, çok devrim yaşadı. Zaman içinde devrimlerin birçoğu tükendi, yapanlar kendi yurttaşları tarafından unutuldu, lanetlenenler bile oldu.
Büyük Fransız devriminin önderleri gömüldükleri Panteon anıtsal mezarlığından bir süre sonra çıkarıldı. Voltaire’ in kemikleri kanalizasyona atıldı. Bugün Robespierre’in adını anmaya cesaret edecek Fransız bulmak zor. Amerikan Bağımsızlık Savaşı liderlerinden T. Jefferson’un New York Belediye binasındaki heykeli geçtiğimiz günlerde depoya kaldırıldı, A. Lincoln’un Washington D.C’ deki anıtı da tartışılıyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ekim Devrimi’nin önderi Lenin’in mumyası turistik eşya haline geldi, heykelleri yerlerde sürüklendi. Kurucusu Tito ölünce Yugoslavya paramparça oldu, Tito’ nun adını anan kalmadı. Benzer çok örnek sayılabilir.
Oysa her geçen gün, ATATÜRK’ün milletinin gönlündeki yeri daha da büyüyor, dünyadaki saygınlığı daha da artıyor.
Geleneklerimizde önemli yeri olan mezar ziyaretleri, bir süre sonra seyrekleşir, giderek unutulabilir. 83 yıl önce yaşamını yitirmiş aile büyüklerini ziyaret edenlerin sayısı herhalde çok fazla değildir. Bu gerçeğe karşın, her gün yurt içi ve dışından binlerce insan kendi istekleriyle ATATÜRK’e gidiyor. Ulusal bayram günleri ziyaretçi sayısı yüzbinleri, 10 Kasım’larda milyonu aşıyor. O’na ve eserlerine saldırı ve ihanet arttıkça halkımız, daha büyük bir özlemle Anıtkabir’e koşuyor. Dünyada örneği yok.
10 Kasım 1938’ den bugüne pek çok kişi ve siyasi akım kendi ATATÜRK’ünü üretmeye çalıştı. Artık çok iyi tanıdığımız kimileri saldırılacak, hakaret edilecek, bazıları da, sahip çıkar gibi yaparak, en önemli özelliklerini gizleyip sadece kendi çıkarlarına yarayacak Atatürk’ler yarattıklarını sandılar.
Bakla tarlasında küçük Makbule ile karga kovalayan Mustafa’yı ballandıra ballandıra anlatanlar, O’nun emperyalist işgalcileri ve yerli işbirlikçilerini yurdumuzdan nasıl ve ne pahasına kovduğunu göstermek istemediler.
Askeri dehasını över gibi yaparken meclise verdiği önemi, antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı ATATÜRK’ ü anlatmadılar, bütün “İZM” leri ezberlediler de KEMALİZM’i yok saydılar, “Mustafa Kemal Paşa” dediler de, zorda kalmadıkça “ATATÜRK” diyemediler. Bir ağaç için köşkün yerini değiştirdiğini söyleyenler, yurdumuzun haritası Sevr ile değiştirilmek istendiğinde neler yaptığını söylemediler.
Sevdiği iğde ağacı için ağladığını anlatanlar, kendi elleriyle yarattığı Atatürk Orman Çiftliği’nin yok edilişi karşısında kıllarını kıpırdatmadılar.
Çağdaş Uygarlık Seviyesini Aşma hedefini gösterdiğini bildikleri halde, Avrupa Birliği’ni işaret ettiği yalanına başvurdular. Bütün bu sinsi ve açık saldırılar ATATÜRK’ü daha da büyüttü. O’na olan özlemi artırdı.
Ülkesinin bağımsızlığını savunurken zulüm gören yurtseverler, yoktan var edilen güçlü sanayi tesisleri özelleştirilip kapatıldığında kapı önüne konan işçiler, tekrar eve hapsedilmek istenen kadınlar, “Milletin Efendisi” olmuşken maraba haline getirilen köylüler, itilip kakılan, atanmayan, pazarda limon satmak zorunda kalan öğretmenler, iş bulamadıklarından elçilik kapılarında kuyruğu giren gençler, emeklilikte yaşa takılanlar, kumpaslarla cezaevlerine tıkılan komutanlar, fakirliğe övgü düzüp lüks içinde yaşayanları dinlerken çöp konteynerlerinden, pazar yerlerinden yiyecek toplamak zorunda kalanlar ve milletimizin çok büyük çoğunluğu Atatürk’ü daha iyi anlıyor, daha çok özlüyor artık.
Ama sadece anlamak ve özlemek yeterli değil elbette, gereğini yapmak, hep birlikte ATATÜRK olmak zorundayız.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ olarak varlık nedenimiz bu ve görevimiz de; KEMALİZM’ i kutup yıldızı bilip Aydınlanma Devrimlerini sürdürmek, devletimizi yeniden HUKUK DEVLETİ yapmak, üretim tesislerimizi, yer altı yer üstü kaynaklarımızı yeniden harekete geçirmek, köylümüzü yeniden efendi yapmak, kadınlarımızı yeniden özgürleştirmek, gençlerimizi, çocuklarımızı laik bilimsel eğitimle buluşturup yeniden geleceğe güvenle bakar hale getirmek, Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye hedefini yeniden önümüze koyup KEMALİST CUMHURİYETİ yeniden kazanmaktır.
Bu görevi mutlaka başaracağız.
AND OLSUN!
Aramızdan ayrılışının 83. yılında tarihin kaydettiği en büyük devrimci Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygı, minnet ve özlemle anıyoruz.