Her şeyin sahibi iken;
Hiçbir şeyi olmayanlar için.
Biz aç, yoksul ve geleceksiz bırakılanlar;
Ne kadar çokmuşuz meğer!...
Kıyılarda, köşelerde ve meydanlarda…
Yoksullukla terbiye edilmek istenenleriz.
Alanlarda, fabrikalarda ve tarlalarda…
Ve geleceksizliğe tutsak emekçilerle.
Okullarda, yurtlarda ve gecekondularda…
Biz ne kadar çokmuşuz meğer!
Biz var ya bu birlikte olamayan biz;
Sadece onlara tükürsek aynı anda,
Onların cümlesini boğmaya yeter!
İnsanın kendi kendine yetebilmesi, özgürlük ve bağımsızlıktır. Yeterlik sadece özgür olmak değil, aynı zamanda bunun bilincinde olmaktır. Çünkü özgür birey üreten ve sorun çözebilendir. Yaşamın en çok gereksinim duyduğu nitelik budur. Birey kendi kendine yetmezse ne olur? Bu noktada dolgu malzemeleri devreye girer, yani tamamlayıcılara gerek duyulur.
Yaşamı kısıtlayan, sözde koruyucu olduğu ileri sürülen kurallardır. Bu kurallar değişmezse ve değiştirilmezse; yaşam aksamaya başlar ve kurallar tabuya dönüşür. Tabular her koşulda değişimin ayak bağıdır. Tabular inanç temelli olunca (genellikle öyle olur), değişimden söz etmek güçleşir. Bireylerin yalnızlıkları çaresizliklere açılır. Bu aslında bir yetmezlik halidir.
Din, yetmezliklerin tamamlayıcısıdır. Çıkarcı ve oportünist yöneticiler bu gerçeği bildikleri için; yığınları kendine yeterlikten uzaklaştırır. İşsizlik, düşük ücret, eğitim yetmezliği, sağlığa erişim güçlüğü ve güvencesizlik önemli etkenlerdir. Kendine yetmezlik muhtaçlık ve bağımlılıktır. Yığınları yetmezliklere sürüklemek, bağımlılıklarını derinleştirmektir. Hiç kuşkusuz, yetmezlik yaşamın her alanını etkiler. Sistemin yetmezlik üstüne kurulmasının temelinde, planlanmış bir bağımlılık yaratma düşüncesi yatar. Muhtaç olan ve bağımlı kılınan, yönetilebilir olandır. Sorusu olmayanın gerçeği az olur. Gerçeği az olanların seçeneği olmaz, bu nedenle de bu kişiler özgür olamaz! Yetersizlikle özgür olmamak çakışır. Yetmezlikler isyanlarla buluşmadığı sürece, güdüle bilirliğe kapı aralar.
Kendi kendine yetebilmek; siyasi, sosyal ve ekonomik yeterliktir. Bu yeterliği olumsuz olarak etkileyen etkenler; işsizlik, kontrolsüz fiyat artışları ve adaletsiz paylaşımlardır. Ayrıca kaynak kullanımının bilimsellikten uzak olması da var. Orman alanlarının yüzde altmışı ile meraların yüzde kırkı için maden arama ruhsatı verilmiştir. Kanadalı altın arayıcısı kendi ülkesinde bahçesindeki ağacın dalını kesemezken, ülkemizde ormanları yok edebilmektedir. Üstelik o çıkarılan altının sadece yüzde biri veya yüzde üçü kadar katkı sağlamaktadır. Bizim oligarklarımız işgalci mantığıyla maden çıkarırken kömür ve taş ocaklarından aldıklarına karşılık bir şey ödememektedirler. Akbelen Ormanlarında böyle bir yıkıcılığa tanık olmaktayız.
Yetmezlik veya yetebilirlik nedir? Yaşama ilişkin maddi ve manevi sorunlarını çözümleyerek, gereksinimlerini karşılayabilir olmak yeterliktir. Hiç kuşkusuz bu durumu etkileyen birden çok faktör var. Normal ve onurlu bir yaşamın sürdürülebilirliğidir yeterlik. Korunma, barınma, eğitim, sağlık ve güvenlik yeterlik için olmazsa olmazlardır. Kendini gerçekleştirme aşkın bir durumdur ve yaratıcılıkla kendini görünür kılar. Normal koşullarda gereksinimlere erişim yeterliği belirler. Normal koşullar derken, hukukun üstünlüğü temelinde ve temel hakların kurumlar güvencesinde gerçekleştirilmesi kastedilmektedir. Laiklik ise, en olmazsa olmazlardandır! İnsanların yaşama biçimlerini belirleme hakkını kendilerine bırakır. İşte özgürlük bu noktada devreye girmektedir.
Sıradan insanın gerçeği, inandıklarından öteye gitmez!
Din ve milliyetçilik, ortalama bireylerin güçlülerden yana tavır alma zorunluluğudur!
Günahlarını inançlarının arkasına saklayanlar, inançlarına ihanet ederler!
En büyük inanç, gerçeğe inanmaktır!