Bazı olaylar bellekten silinir, hatırlanınca acı verir, insanı üzüntüye boğar. Zaman zaman tarihte geçen gerçekler unutturulmak istenir. Arzu edilen politika öyle icap ettirir. Gerçek tarih unutulursa, değiştirmek böylece yeniden yazmak mümkün olur.
Bir insan unutulunca ölmüş sayılır. Bu nedenle geride eser bırakan insan ölümsüzdür.
Bugün teknolojide, tıpta icat edilen her buluşun bir ilki vardır. İlk icat geliştirilir ve bugünkü başarıya ulaşır. İlki anılmazsa, son geliştirenlerin adı kalır, duyulur ve başarısı tarihe geçer.
Tarihte çok önemli işler yapmış bir kadın gazeteci, yazar Suat Derviş unutulacak bir kadın değildi. Hatice Suat Derviş, Sebahattin Ali ile birlikte basın kurulunda görevliydi, aynı zamanda Berlin’deydi. Bir Alman gazetesi, Nazım Hikmet hakkında Almanca yazı istemişti. Mektup yazmış, kendisinden bilgi istemişti. Hiç değilse bu iki yazar ve şair ile birlikte adı anılmalıydı.
Bu düşünceyle gazeteci, yazar Menekşe Toprak araştırma amacıyla Berlin’e gelir. Elinde çok az bilgi ve kaynakla Başşehir sokaklarında unutulan gazetecinin yüz yıl önceki izini sürüyor. Böyle bir kız evladı yetiştiren babanın mezarı belirlenmeliydi, diyerek yazar Berlin’de araştırmasına Şehitlik Mezarlığında başlıyor.
Hatice Suat Derviş, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti Maarif Bakanı Hasan Ali Yücel zamanında, Avrupa’ya gönderilen akademisyenlerden biridir. Kıvılcım olarak gidecek, alev olarak dönecek, öğrendikleri teori ve uygulamaları yeni kurulan ülkesinde tatbik etmeleri bekleniyordu.
Berlin’e gelenler, elçilik nezdinde Türk Kulübünde toplanıyor ve bilgilerini, haberleri paylaşıyor, aynı zamanda anadili ve anavatan hasretini gideriyorlar.
Suat Derviş harem kültüründen, kapalı odalardan çıkıp sokaklarda tek başına yürümeyi çabuk öğrenen kadınların ilkidir. Bir paşa torunu, konak kızı olarak okuma yazması var, hatta yabancı dil Almanca biliyor.
Basın ve yayın kurulunda görevli olarak, kendisinden dört yaş büyük olan, Fransızca bilen ablası Hamiyet ile birlikte trenle geliyor. Daha sonra ablası Hamiyet Danimarkalı bir mühendisle evlenip, eşinin yanına gidince yalnız yaşamayı öğreniyor.
Roman DEJAVU’da verilen ilk tarih 1928 yılı. Henüz her ilçede musluktan akar suyun olmadığı, at arabasının taksi görevini yaptığı Almanya’nın altın yılları sayılıyor.
Alman gazeteleri kendisinden harem hikâyelerini yazmasını islerler. Çocukluğu sarayda geçtiği için zor olmaz. Ama arzusu, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde gelişmeleri insan ve bilhassa kadınlara hediye edilen hürriyet ve eşit hakları, yazmaktır.
O halde çözüm iki tarihi ahenkle birleştirmektir. Gazetelerde yazdığı Almanca makaleler diğer Avrupa dillerine çevrilir. Neticede bir roman yazmayı, bitirmeyi başarır.
1933 yılında Hitler’in partisi NSDAP seçilince kendi adıyla değil, bir Alman adıyla yazması zorlanıyor, gelen ırkçılık tehlikesini fark eder ve Türkiye’ye dönmek zorunda kalır.
Çok iyi tanıştığı Sabahattin Ali 1931 yılında Berlin/Potsdam üniversitesinde Türklüğe hakaret edilen bir kavgaya karıştığı için, tahsilini yarı bırakarak dönmüştü.
Faşizm, İkinci Paylaşım Savaşı etkileri tüm Dünya’da görüldüğü gibi Türkiye’de de karartma, pahalılık, işsizlik olarak yansır. Bilhassa kalemliyle geçimini sağlayan yazar, gazeteciler zor yıllar geçirirler. Büyük şehirlerde ekmeğin kontrol kartıyla verildiği yıllarda Suat Derviş için hayat kolay geçmemiştir.
İşte Menekşe Toprak, bu yılları araştırırken DEJAVU adını romanına vermeyi, düşünür. Fransızcadan gelen bu kavramı bir kelime ile anlatmak mümkün değildir. Türkiye’de yazdıkları bir kelime, bir cümle veya bir kitap yüzünden mahkemelik olan yazar ve gazeteciler vardır. Ablasına yazdığı bir mektubunda DEJAVU kelimesini anımsatıyor. İstanbul’da yaşadığı halde şöyle yazıyor: “Sanki Berlin’deyim, Hitler iktidara gelmiş ve tanıdığım, bildiğim, sevdiğim kim varsa şehri terk etmiş gibi.”
Basın ve medyada sansür olduğu ve bilhassa sol düşünür aydınların kırk yaşı üstü olduğu halde, askere alındığı karanlık zaman.
Suat Derviş tekrar 1952 yılında savaştan sonra Berlin’e gelir. Yıkık binalar, kiliseler, işsiz ve aç kalan insanlar, savaşın izleri hâlâ görülüyordu.
Fosforlu Cevriye filmini Türkiye’de elli, atmış yıllarını yaşayan herkes bilir. Ama romanı Suat Derviş’in yazdığı bilinmez. Saray kökenli olan bir gazeteci olduğu halde hayat kadınlarının, sokakta yaşayan ve fakir insanların çileleri ile ilgilenmiştir. En aşağıda olanların sesi olmuş, sorunları duyurmaya çalışmıştır. Onlarla yaptığı söyleşileri gazetede yayınlamıştır.
Osmanlı kökenli Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kadın gazeteci ve yazarın unutulmasına gönlü razı olmayan, gazeteci yazar Menekşe Toprak Suat Derviş’in izini sürerken Berlin’de yaşıyor.
İşsiz bırakılmış bir kadın akademisyen romanı yazan, yüzyıl geçtiği halde yaşamda iki kadının hayatında benzer taraflarını gösteriyor.
Her ikisi de yabancı bir ülkede kalemiyle geçinmeye, ayakta durmaya çalışıyor. Batı’da yaşadığı halde Doğu’yu yazması beklenir, dayatılır. Erkeklerin sen yapamazsın bakışına aldırmadan özgürlüğe yürüyorlar.
Üzüntüde, sevinçte anadili, anavatanı özlemi çekiyorlar. Anadilinde duydukları ses yabancı bir ülkede ruhlarına merhem etkisi yaratıyor.
Anadili günü anılırken bir yazım hatasını yazmadan, konuma geçmeyeyim. Anadil, Latince gibi diğer dillere temel dildir.
Anadili ise anamızdan öğrendiğimiz ilk dildir. Yani Anadil değil Anadili Günü kutlandı. Resmi ülke dillerin ve internet çağında İngilizce dayatılması karşısında diğer Anadili olan diller, doğada nesli tükenen, ölen ve yok olan çiçekler gibi kayboluyorlar. Buna izin vermemek için Anadili korumak önem kazanıyor. Cümle kurarken (i) harfinin gücü ihmâl edilmemeli.
Tekrar konum olan romana geri dönersem, romanı beğenmek sözü yetersiz kalır. Kadınlar Gününü kutlarken Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınlara hediye ettiği hak ve hürriyeti çok özenle korumak gerektiği bilincinde olmalıyız. Bu, ancak lâik sistemi anlamakla mümkündür. Lâik sistem insana inancında hürriyet tanır, politikaya alet edilmez. İsteyen kandil geceleri, günlerinde dua eder, günahlarından arınır, isteyen 365 günü iyi, hayırlı sayar her gün dua eder. Lâik sistem barışı korur. Çoğu savaşlar dini kötüye kullanan, alet edenler tarafından çıkarılmıştır.
Menekşe Toprak Cosmo Radyo Türkçe bölümünde bir söyleşide; her iki kadının yaşamında yüz yıl geçtiği halde benzerlikler var. Fakat aile sosyal kökeni farklı olduğunu söyledi. Suat Derviş saray geçmişi olan paşa torunu, konak kızı, kendisi ise Almanya’ya çalışmak için gelen konuk işçi kızıdır.
Berlin yöneticileri tarihi şimdiki zamanda çok iyi kullanarak, geçmişi anarak, günlük turizme hizmet ediyor. Müzeler dışında gezgin her sokakta orada, o evde oturmuş ve toplama kampında öldürülmüş, Yahudi inancında olan birinin veya bir ailenin adı yazılı metal levhalarla karşılaşıyor. Bu altın renkli levhalar dur yolcu, bastığın yeri iyi tanı, diyor. Sokak adları, istasyon önlerinde tarihi hatırlatan uyarı levhaları, tarihi unutturmuyor. Bu nedenle Almanya savaşta değil, gezegende barış için çalışıyor. Taraf tutması şu anda sorun yaratıyor.
Menekşe Toprak, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Berlin ve İstanbul’da yaşıyor. Edebiyata öykü yazarak başlıyor. Yazarın eserleri beş dile çevrildi.
Ağıtın Sonu adlı romanı 2015 yılında Duygu Asena Roman Ödülü’ne, Arı Fısıltıları romanı da 2019 – Ankara Üniversitesi Roman ödülü verildi. DEJAVU romanı için Berlin Kültür Senatörlüğünden 2021 yılı edebiyat bursu kazandı. Korona kapanmasında zor günler geçirdi. Diğer eserleri: Valizdeki Mektup, Hangi dildedir Aşk, Temmuz Çocukları.
Bu roman Türkçe anadilini unutmayı önler. İnsan karakter, yer ve mekân tasvirleri çok detaylı anlatılıyor.
İnternet iletişiminde kayıtlara geçmediği için, noksan kalan anlatımlar kurguyla yazar tarafından tamamlanmıştır. Okur, akıcı bir dille belgesel tadında, sürükleniyor.
Tarih sırasına göre okur, İstanbul Berlin arası tarihi gezide gidip geliyor. Kadınlar Günü bir günde anılmaz, diyorum.
DEJAVU romanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarının iyi korunması gerektiğini hatırlatıyor.
Sevgili Okuyucularım, ilk kadın yazar, gazeteci neden unutulmuştur, yorumu size bırakıyorum. Suat Derviş dört evlilik yapmış, sol görüşlüdür, yani fakirlerin, ezilenlerin sesini duyurmaya gayret etmiş, kadın çalışırsa, kendi ayakları üstünde durursa ailesine, çevresine ve ülkesine daha iyi hizmet edebilir mesajını veriyor.
Hoşça kalın!
Kaynaklar:
Cosmo Radio WDR, Türkçe Bölümü
Menekşe Toprak, DEJAVU, Türk Edebiyatı Roman, Doğan Yayınları, İstanbul 2022 Eylül
ISBN 978-625-8215-13-7