TARİHİ ANILAR

DÜNÜ HATIRLAMAK BUGÜNÜ ANLAMAKTIR

Osmanlı Hanedanına Devlet Bütçesinden Ödenecek Aylık ve Ödenekler.

19 Temmuz 1330(1914) tarihli kanunla yapılmıştı. Buna göre padişah yıllık olarak 240.000 lira ödenek ve 50.000 lira gider karşılığı ödenecekti. Veliaht olan şehzadeye yıllık 24.000 lira ödenek verilmesi öngörülmüş, diğer şehzade ve sultanlara yaşlarına göre aylık maaş ödenmesi benimsenmişti.

Şehzade aylıkları 16, 26, 36, ve 46 yaşını dolduranlar olarak dört guruba ayrılmıştı, bunlar sırasıyla 150, 250, 350 ve 450 lira aylık ödenmesi kararlaştırılmıştı. Hanım Sultanlara ise 21,31 ve 41 yaşını dolduranlar olarak guruplanmış, sınıfına göre 200,250 ve 300 lira aylık almaları kabul edilmişti. Bu kanunun 31 Aralık 1331 (1915) tarihli kanunla değişik 11. Maddesi ise ayrıcalık hükmü taşıyordu. Şehzadeler Vahdeddin, Abdülmecid, Selim ve Seyfeddin Efendilere 500, Cemaleddin’e 300, Abdülhalim’e 250, Abdürrahim’e 200, Sultanlar Seniha, Mediha, Saliha, Nazime Hatice, Zekiye, Emine Fehime Naime, Fatma ve Naile’ye 350; Şadiye ve Refia’ya 300, Feride Hanım Sultan’a 200, Alaeddin, Sadeddin ve Hayreddin Beylere 100; kadınefendiler Mevhibe, Reftarıdil, Şayanıdil, Felistan,Fatma İkbal, Ayşe Tarzıter, Ayşe  Zatımelek ve Rüyunuz’a 100’er lira aylık öngörülüyordu.

Zat-ı Hazret-i Hilafet – Penahi ve Hanedan-ı Hilafet Bütçesi başlığı ile sunulan 1924 bütçesi cetvelinde, 22 Şehzade, 27 Sultan ve 26 Sair hanedan mensubunun adı görülür. 25 Şubat 1924 oturumunda konuşan TBMM bu ödeneklere karşı çıkmıştır. Çünkü “Ne iş yaptığı ne hizmet gördüğü ne gibi fazileti olduğunu bilinmeyen adamlara ödenek ayırmanın Cumhuriyet ilkelerine aykırı olduğu belirtilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinde her vatandaş geçimini çalışarak sağlarken hanedan üyelerinin devlet kesesinden beslenmesi kabul edilemezdi”

Kurtuluş Savaşı ve Askeri Kaybımız.

Bilanço: 46 Bin Şehit, 33 Bin Yaralı

Sözde bazı tarihçilerinin, “Kurtuluş Savaşı önemsizdir!” yalanına dayanak olarak sundukları konulardan biri de Kurtuluş Savaşı’ndaki “şehit” ve “yaralı” sayılarıdır. Bir savaşın önemini o savaştaki “şehit” ve “yarlı” sayılarıyla ölçmeye kalkan bu “şehit sayıcıları” aslında farkında olmadan ne kadar tarihten habersiz olduklarını da itiraf etmişlerdir. Çünkü dünya tarihinde zaman zaman bir mahalle kavgasını geçmeyen, sonucunda çok az kayıp verilen nice savaşlar vardır ki, tarihin seyrini değiştirmiştir. Daha öncede belirttiğimiz gibi, İslam tarihinde Hz. Muhammed’in liderliğinde Müslümanların Mekkeli müşriklerle yaptığı savaşlar bu türdendir. Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’na “şehit ve yaralı sayıları çok azdır” diye dil uzatmadan önce Hz. Muhammed’in önderliğindeki savaşlarda “ne kadar “şehit ve yaralı” olduğuna göz atmalarıdır. Üstelik bazı sözde tarihçilerin ettiği gibi, Kurtuluş Savaşı’ndaki “şehit ve yaralı” sayıları da hiç yabana atılır düzeyde değildir. Türk orduları, Doğu cephesinde Ermenilerle yaptıkları savaşta ve Batı cephesinde Yunan ordularıyla (ortalama 200.000 kişilik) yaptıkları, Gediz Savaşı, I. İnönü Savaşı, II. İnönü Savaşı, Kütahya-Eskişehir Savaşları, Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz’ da savaş meydanlarında toplam 9167 şehit, 31.173 yaralı vermiştir. Bu rakamlara, bu savaşlar sırasında, hastalık ve başka nedenlerle ölenler ve yaralananlar da eklenince, Kurtuluş Savaşı’ndaki toplam sayı 46.386 şehit, 33.685 yaralıdır. İşte sözde tarihçilerin küçümsediği rakamlar...Yorum okuyucuların.


Büyük Taarruzdan sonra Yunanistan’da ki Siyasi Yapı

İstiklâl Savaşı’nın 9 Eylül 1922’de sona ermesinden sonra aynı yılın Ekim ayında Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Ama İstanbul’un resmi kurtuluş günü olan 6 Ekim 1923’e kadar yaşanan olayları pek bilmeyiz. Yunanistan’da “Küçük Asya yenilgisinin yol açtığı gelişmeler Türkiye’nin resmî tarihinde de yer almaz. Oysa bu gelişmeleri Türkiye’nin yakın tarihinin bir bölümü olarak ele almak gerekiyor… 11 Ekim 1922’de Sakız Adası’ndaki iki Yunan Albay Nikolaos Plastiras ve Stilyanos Gonatas darbe yaptıklarını ilan edip, Kral Konstantin’in tahttan çekilmesini ve yenilginin sorumlularının cezalandırılmasını isterler. Darbecilerin kurdurduğu özel Divan-ı Harp, “Altılar Davası” olarak tarihe geçen yargılamadan sonra, üçü başbakan, ikisi bakan ve biri de Anadolu’da Yunan ordularının başkomutanı olmak üzere altı kişiyi idam cezasına çarptırır ve 15 Kasım 1922’de cezalar infaz edilir. 13 Eylül 1922’de aralarında Altılar Davası’nın sanıkları da bulunan birçok politikacı Atina Polis Merkezi’nde gözaltına alınırlar.

9 Ekim 1922’de Atina’nın Sintagma Meydanı’nda 100 bin kişinin katıldığı bir gösteri yapılır ve “Küçük Asya Felaketinin sorumlularının cezalandırılması istenir. Genel hava Yunan ordularının yenilgiye değil, ihanete uğradığı yolundadır. Darbecilerden Pangalos, sorumluların Pire’de “Limni” muhribine alınıp kısa bir yargılamadan sonra kurşuna dizilmelerinden yanadır. Ama Britanya ve Fransa elçileri buna karşı çıkarlar. Yargılama açık olacaktır ama sanıklar özel olarak kurulan bir mahkemede yargılanacaktır. 12 Ekim 1922’de özel mahkeme kurulur. Sorgu heyetinin başına Pangalos getirilir, iddianame ise günümüz Yunanistan’ın eski başbakanlarından Yorgos Papandreu’yla aynı adı taşıyan ve o zamanlar genç bir hukukçu olan büyükbabası tarafından hazırlanır. 17 Ekim’de Devrim Komitesi’nden yapılan bir açıklamayla “Küçük Asya felaketinden sorumlu olan ulus düşmanlarının örnek cezalara çarptırılacakları” duyurulur. Davanın seyri baştan bellidir.

Tarihe “Altılar Davası” olarak geçen davada aslında sanık sayısı sekizdir ancak dava idam sayısıyla anılır. Duruşma 13 Kasım 1922’de başlar. Suçlamalar arasında İzmir ve çevresini Kemalistlere terk etmek, ordunun başına deneyimsiz subayları atamak, askeri donanımı ve müstahkem mevkileri ter etmek gibi eylemler vardır. Sanık avukatlar bu özel mahkemeye yetki itirazında bulunurlar. İtiraz reddedilir. Sanıklara savunma yapma hakkı tanınır, ama suçlandıkları olaylarla ilgili resmi belgeler, yazışmalar kendilerine verilmez. 15 Kasım 1922’de mahkeme başkanı kararı açıklar. Sekiz sanıktan altısı idamla, ikisi de ömür boyu hapisle cezalandırılmıştır. Venizelos, bütün bunlar olurken Lozan’dadır. İngiltere’nin Atina büyükelçisi de idamları durdurmak için harekete geçer. Devrim Komitesi Başkanı Plastiras, İngiliz Elçisi Lindley ile Trakya topraklarının kalanı karşılığında mahkûmları Britanya’ya verme pazarlığı yapar ama sonuç alamaz.

İdama mahküm edilen eski başbakanlar DİMİTRİOS GUNARİS, NİKOLAOS STRATOS, PETROS PROTOPAPADAKİS, NİKOLAOS THEOTOKİS, ESKİ BAKAN YEORGİOS BALTACİS ve Anadolu kuvvetlerinin son başkomutanı YEORGİOS HACİANESTİS aynı gün öğleye doğru Atina yakınlarındaki Gudi Kışlası’na nakledilir ve altı ayrı idam mangası tarafından kurşuna dizilirler. İnfazlardan 14 saat sonra Venizelos’un Lozan’dan idamların durdurulmasını isteyen telgrafı gelir.