Augustinus ve Akıl…
Akıl, Augustinus’a sorar: “Neyi bilmek istiyorsun?”
Augustinus yanıt verir. “Tanrıyı ve ruhu bilmek istiyorum.”
Akıl yeniden sorar: “Daha fazlasını bilmek istemez misin ?”
Augustinus yanıtlar: “Hiçbir şekilde!”
***
Yazıma; Augustinus’un(354–430) bir diyalog olarak kaleme aldığı "Soliloquia” adlı eserinden bir alıntıyla başladım…
Peki, din adamlığı yanında kim bu Augustinus ? Hıristiyanlığın karanlık Ortaçağının mimarı mı, felsefeci mi, Hıristiyanlığı kuramlaştıran kişi mi ?
Augustinus’a göre: İki türlü sevgi vardır. Birincisi Tanrı sevgisi diğeri de kendini ve dünyayı sevmektir. Tanrıya sevgi duyan insanlar “Tanrı Devletini” içleri Dünya sevgisiyle dolu olan insanlar da “Dünya Devletini meydana getireceklerdir…
Augustinus, Hıristiyanlığı Tanrı Devleti anlayışına göre sistemleştirerek; Hıristiyan Şeriatının yolunu açan din adamı… Dünya Devletini savunanları da Hıristiyanlığa karşı duran düşmanlar olarak görür… Augustinus’un bu anlayışı aklı öteleyen, dini öne çıkaran, din – devlet yönetimini birleştiren, Din adamlarından bir sınıf oluşturan, Kilise Babaları dönemini başlatan, mezhep savaşlarını başlatan, dinin kurallarına uymayan bilim adamlarının yakıldığı karanlık bir çağın yolunu açmıştır…
***
Yazıma, güncel tartışmalarla bağlantı kurabilmek için aşağıdaki bölümü de yorumsuz olarak ekliyorum…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; yaptıklarımızı bize yaptıran Allah’tır diyor. Diğer taraftan Diyanet tarafından 4-6 yaş grubuna verilen Kur-an kurslarına yönelik CHP Sözcüsü Özgür Özel : "Eğitimde birlik var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var."Diyor.
***
Aklın gücüne güvenmeyerek; tanrıyı ve dini öne çıkaran Augustinus’un yarattığı Ortaçağ karanlığından Avrupalılar yüz yıllar sonra çok büyük bedeller ödeyerek ve aklı öne çıkararak kurtulmuşlardır. Bu harekete de Tarihte aydınlanma hareketi olarak Reform ve Rönesans denilmiştir…
Peki, İslam ülkeleri bir Ortaçağ karanlığı yaşamışlar mıdır? Ya da yaşamaya devam ediyorlar mı? Başka bir ifade ile İslam Ülkeleri bir reform ve Rönesans yaşamışlar mıdır?
Ülkemiz; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve devrimleriyle birlikte bir aydınlanmanın, Reform ve Rönesans’ın içine girmişti. Dini özgürleştiren ve koruyan laiklik ilkesi de toplumda önemli ölçüde kabul görmüştü. Ne yazık ki süreç içinde din adamları sınıfı, dinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlayanlar, Atatürk devrimlerine karşı çıkanlar, şeyhler, ağalar Atatürk devrimlerini zayıflatmak için ellerinden geleni yaptılar… Bugün yaşadığımız sıkıntıların temeli bu…
***
Bırakın, siyasetiniz ve çıkarlarınız için Allahı ve dini kullanmayı… İnsanların aklıyla, mantığıyla dalga geçmeyin ve Dini inançları özgür bırakın… Kendi dini inançlarınıza ve mezheplerinize göre insanları terbiye etmeye de çalışmayın…
4-5 yaşındaki çocuklara Kur-anı nasıl, kimlerle, hangi pedagojik anlayışla ve bilimsellikle öğreteceksiniz… Bu öğretimin çocuklarda önemli travmalar yaratacağının farkında değilsiniz galiba…Ayrıca Diyanetin siyasetin oyuncağı haline geldiğini görmemek mümkün değil…Bu yönüyle önemli bir güven sorunu da yaşamaktadır…
Bir eğitim emekçisi olarak 4-5 hatta 15 yaşına kadar çocuklara anlamlarını bilmedikleri ve hiçbir zamanda bilemeyecekleri kur-anı ezberletmek hiçbir pedagojik kurama uymaz… Körpe çocuklardan çekin elinizi… Çağdaş normlar ne diyorsa onu yapın…
***
Çağımız, Augustinus anlayışındaki “Tanrı Devleti” anlayışıyla- yani dini kurallarla yönetilme dönemini çoktan geride bırakmıştır…