Takvimlerin dili

Geldi geliyor derken 2023 yılını tamamladık, hepimiz için yeni umutların ve güzel başlangıçların olmasını beklediğimiz en azından umut ettiğimiz 2024 yılına “merhaba” dedik.

Her gelen yeni yılın ömrümüzden bir yıl daha götürdüğü gerçeğini kabul etmek elbette ki kolay değil ancak özellikle son yılların su gibi hatta sudan daha hızlı bir şekilde akıp gittiği gerçeği de karşımızda iken her gelen yılın ömürden gittiğini de sanırım unutmamak gerekiyor.

Rahmetli annem her yıl Ağustos ayının ortalarına doğru bir kez bile unutmadan “Ağustos ayının ilk on beş günü yaz son on beş günüde kıştır, dikkatli olun, üstünüzü başınızı alttan üstten kuvvetli giyinin hasta olmayın” ifadesini kullanırdı.

İlk zamanlar bu ifadeye pek kulak asmasak ta aradan geçen yıllar içerisinde mevsim geçişleri dolayısı ile hayatımızda kısmi bir “hüzün” döneminin de başladığına şahit olduğumuzu biliyoruz.

Bizdeki yaş algısı nedense eserlerini severek dinlediğimiz bestekâr rahmetli Selahattin Altınbaş’ın

“Ömrümüzün son demi son baharıdır artık/

Maziye bir bakıver neler neler bıraktık/

Küserek ayrılırsak olur inan ki yazık/

Maziye bir bakıver neler neler bıraktık.”

dizelerinde şekillenir, belki hayatımızın da sonbahar mevsiminde olması belki de günlerimizin ağaçlarından düşen yapraklar gibi tek tek geri dönmemek üzere gitmesi, Sonbahar mevsiminin hüzün mevsimi olarak anlam bulmasına vesile oluyor.

Yaz mevsiminin genel yapısı başta insanlar olmak üzere yeryüzünde yaşayan bütün canlıların daha neşeli, daha atak, daha enerji dolu günler geçirmesine imkan sağlıyor, Haziran-Temmuz-Ağustos ayını dolu dolu geçiren insan Eylül ayının “merhaba” demesi ile birlikte yerini birden bire ismi konulamayan bir hoşnutsuzluğa bırakır.

Aslında insan hayatına da mevsimler açısından bakılması son derece doğru bir yaklaşım olacaktır diye düşünüyoruz,

İnsanın dünyaya geldiği ve gençlik dönemlerini İlkbahar,

Hayata atıldığı ve dünyaya bakışının şekillendiği zamanları yaz,

Hayatının geri kalan olgunluk dönemini sonbahar,

Artık dünyada yapacak hiçbir şeyi kalmammış ve ölümü beklediği dönemleri de Kış mevsimi

olarak tanımlamak sanıyoruz ki yanlış olmaz.

Muammer Özkavcı tarafından derlenen bir Erzurum türküsünde

“Doldur doldur nargilemi tazele/

Sarardı gül benzim döndü gazele/

Tut kolumdan indir beni mezara/

Ağam nerden aşar yolu yaylanın”

sözleri de zaten insan hayatının sonbaharda ağaçlardan düşen yapraklara verilen Gazel misali sapsarı olduğunun da en iyi göstergesi.

Bugün yeni yılın ilk günlerindeyiz, yani artık kış mevsiminin tam ortasındayız, Ocak ayının gelmesi ile beklediğimiz kar yağışından eser olmayışı hatta pek çok tanıdığımızın “yazdan kalma bir gün” diye nitelendirdiği günler içerisindeyiz.

Elbette kış mevsimi henüz hayatının baharındaki kitleyi pek fazla ilgilendirmiyor,

O kitle yukarıda belirttiğimiz gibi ilkbaharı bilemediniz yaz mevsimini yaşadığı için sonbaharda gazel dökmenin insan benzinin sararıp solmasının ne anlam ifade etiğini henüz tam olarak idrak edememiş durumdadırlar.


Ömürleri yarım asrı ayni elli yaşları çoktan geçmiş olan bizim jenerasyon için ise kış aylarına milyonlarca anlam yüklenebilir, geçen elli yıllık zaman dilimi içerisinde insanın yaşanmışlıklarını, yaşayamadıklarını, hakkı olduğu halde elde edemediklerini oldum olası kış mevsimi ile ilişkilendirdiğinden olsa gerek kendi kendine kahırlanmak durumunda kalıyorlar.


Yaşlandıklarını bir türlü kabul etmeyenler, yada kabul etseler de bu durumu umursamaz gibi karşılayanlar “Her yaşın her mevsimin ayrı bir güzelliği var” şeklinde avunsalar da neticede böyle düşünenlerin tamamı kış aylarının bir vedalaşma mevsimi olduğu noktasında buluşuyorlar.

Biz kendimizi ikinci grup içerisinde yani kış mevsiminin artık sona doğru yaklaştığımız anların habercisi olduğunu düşünenlerin arasındayız,

Henüz ilkbahar mevsimine girmediğimiz ancak kış mevsiminin de kendisini “kurşun gibi ağır” bir şekilde hissettirdiği şu günlerde mecburen de olsa mevsime alışmaya çalışıyoruz.

Dikkat edin ocak ayının hayatımıza girmesi ile birlikte hemen herkese “yarın bakarız” sendromu başlıyor,

Eğer kar yada yağmur sabah saatlerinden itibaren başlamışsa insanın içini karartan bu zor durumu izah etmek adına aranan kelimelerde ister istemez kifayetsiz kalıyor.

Dostlarımız kış mevsiminin hiç kimsenin bulunmadığı sahil kentlerinde daha nostaljik bir şekilde geçtiğini söylüyorlar,

Biz ne dersek diyelim, hangi duygular içerisinde olursak olalım,

yıllar su gibi geçiyor,

Mevsimler günü geldiğinde hayatımıza giriyor,

süreleri dolduğunda hayatımızdan çıkıyor,

bizde “şu gün bu gün “derken bakıyoruz ki biz yaşlılığa doğru götüren şartların tamamı bir bir tamamlanmış durumda.

Kış mevsimi ile ilgili çok daha güzel ifadeler kullanmak istiyoruz ancak kış ile ilgili yüz binlerce kitap milyonlarca makale okunduğunda çok net bir şekilde anlaşılacaktır ki kış mevsimi ile hüzün ifadeleri hep yan yanadır.

Buğulu sesli sanatçı Gülay

“Takvimlerden haberin yok mu/

Geçiyor yıllar/

Bana küsmüş yüzüme gülmez/

Zalim aynalar/

Kimimiz yorgun,kimimiz vurgun,/

Kimi isyankar/

Acı gerçek bu ömrümüz bir su/

Geçiyor yıllar../

Vakit geç olmuş dönülmez yolmuş/

Yürek bin pişman/

Bundan böyle bana meyler dost/

Geceler düşman/

Hani nerde beklenenler/

Medet umdum senelerce/

Anılar hep dolu dizgin/

Bana hayır yok gecelerden”

şarkısı ile kış mevsimini , hüzün mevsimini dolayısı ile bizim gibi yarım asrı çoktan devirmiş birisinin duygularını en iyi şekilde tarif ediyor.


Allah hepimize sağlıklı kış mevsimi nasip etsin.