Yalnızca yer altı kaynaklarımız değil; ormanlarımız, kıyılarımız, insan gücümüz, Dahası gökyüzümüz bile küresel sömürü zincirine eklemlenmiş durumda. Üstelik bu sömürü artık yalnızca silahla, işgalle, açıkça yürütülmüyor. Çok daha sinsi, çok daha sistematik: Karar mekanizmaları dışarıda; uygulayıcılar içeride...
İngiltere bir zamanlar Hindistan’da ürettiği afyonu Çin’e satıyor, karşılığında çay alıyor ve savaşta çay içmeden savaşamayan askerini finanse ediyordu. Bugün o savaşların yerini kredi paketleri, gayrimenkul satışları ve turistik işgaller aldı. Didim’deki deniz manzaralı tepeler artık yerli halkın değil; “yabancı yatırımcının” mülküdür.
Yaz aylarında olağan duruma gelen orman yangınları, artık doğal afet olmaktan çıkmıştır. Deniz manzaralı tepelerdeki bu “tesadüfî” yangınlar, bazen plansız yapılaşmaların önünü açmakta, bazen rantın kapılarını aralamaktadır.
Bugün hâlâ Marmara Bölgesi üretir, diğer bölgeler tüketir. Bölgesel eşitsizlikler, 1950’lerden bu yana süren göçün başlıca nedenidir. Ancak bu göç, yalnızca taşınmayı değil; taşınanla birlikte gelen eşitsizliği de büyütmektedir.