Gücün olumsuz veya aşırı biçimde kullanılmasıdır şiddet.Kıran, döken, yıkan; olası olabilirlikleri engelleyen yani, şimdilerle geleceğe etki eden bir istenmeyen şeydir şiddet.
Ancak, durup dururken ortaya çıkmaz. Şöyle bir söylem anımsıyorum; “Rüzgâr yok iken dönen fırıldağa bir üfleyen vardır(!)” Demek ki, her şiddetin bir dayanağı veya kaynağı var.
Toplumsal şiddet çarpıtılan, saptırılan, kışkırtılarak yönlendirilen, hukuk dışı, mantık dışı, çağ dışı bir istenmeyen eylemlilik halidir. Şiddete araç olanlarla şiddeti araç olarak kullananlar farklı sonuçlara ulaşırlar. Şiddetin hedefinde olanlar ise beklenmedik sonuçlarla karşılaşırlar.
Şiddete kendi geleceklerini yok ettiklerinin farkında olmayan örgütsüz ve bilinçsiz yığınlar araç olarak kullanıldıklarında; kırıp döktüklerinin, yakıp yıktıklarının kendilerine ait olduğunun bilincinde değildir. Egemenler yaygın şiddeti yığınlara karşı ve yığınlar eliyle uygular(!)
Duyarlı insanlar duygudaştır bu nedenle olumlu ve olumsuz tüm olaylardan etkilenirler. Bu nedenle bilinçli birey, genel durumun özeti gibidir! Kıran, döken, yıkan; olası olabilirlikleri engelleyen yani, şimdilerle geleceğe etki eden bir istenmeyen şeydir şiddet. Toplumsal şiddetçarpıtılan, saptırılan, kışkırtılarak yönlendirilen, hukuk dışı, mantık dışı, çağ dışı bir istenmeyen eylemlilik halidir.
Duyarlı birey, yalnızca kendi duygularının değil, toplumun kolektif acılarının da taşıyıcısıdır.
Bu nedenle bilinçli birey, toplumsal ruh halinin bir özeti gibidir. Şiddet, bu ruh halinin en çarpıcı dışavurumlarından biridir. Kıran, döken, yıkan; olasılıkları boğan bir eylem biçimi olarak şiddet, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bir yıkım sürecidir.
“Rüzgâr yok iken dönen fırıldağa bir üfleyen vardır.” Bu söz, şiddetin rastlantısal değil, neden-sonuç ilişkileriyle örülü bir olgu olduğunu hatırlatır.
Şiddet, bireyin içsel dünyasında yaşadığı çatışmaların, çaresizliklerin ve bastırılmış duyguların dışa vurumudur. Psikolojik olarak şiddet:
İstem, davranış ve sonuç üçlüsüyle şekillenir.
Kişi, kendini ifade edemediğinde, varlığını duyurmak için şiddeti bir araç olarak kullanabilir.
Bir noktada, uygulanmakta olan politikalara karşı tepki, şiddetin nedeni olabilir.
Travmalar, çocukluk dönemindeki istismarlar ve duygusal ihmal, bireyin şiddete eğilimli halegelmesinde belirleyici olabilir. Şiddet, bir yas tutma biçimi, bir öç alma refleksi ya da göz ardı edilenlerin isyanı olarak da tezahür edebilir. Bu tepki örgütlü olmadan yığın sallaşırsa, bu kez de isyanla karşılaşmak olasıdır.
Toplumsal şiddet, bireysel şiddetin ötesinde, sistematik ve örgütlü bir biçimde ortaya çıkar.
Sosyolojik olarak şiddet: Egemenlerin, örgütsüz ve bilinçsiz yığınları araçsallaştırarak uyguladığı bir kontrol
mekanizmasıdır.
Hukuk dışı, mantık dışı ve çağ dışı bir yönlendirme biçimiyle kışkırtılır.
Ekonomik eşitsizlikler, mekânsal adaletsizlikler ve demokratik katılım eksikliği, şiddetin yapısal nedenleri arasında yer alır.
Şiddet, yalnızca hedef alınanları değil, uygulayanları da dönüştürür; çoğu zaman kendi geleceklerini yok ettiklerinin farkında olmadan.
Şiddete araç olanlarla şiddeti araç olarak kullananlar arasında fark vardır. Birincisi, çoğu zaman bilinçsizce hareket ederken; ikincisi, şiddeti stratejik bir araç olarak kullanır. Bu ayrım:
Manipülasyonun ve algı yönetiminin toplumsal şiddetteki rolünü ortaya koyar.
Şiddetin hedefinde olanlar, beklenmedik ve çoğu zaman geri dönüşü olmayan sonuçlarla karşılaşır.
Şiddeti anlamak, onu önlemenin ilk adımıdır. Psikolojik ve sosyolojik farkındalık, bireylerin ve toplumların şiddetle başa çıkma kapasitesini artırır. Eğitim, etik bilinç ve demokratik katılım, şiddetin panzehridir.
Şiddet, bir yıkım biçimi olduğu kadar; onu anlamak, bir yeniden inşa sürecinin başlangıcıdır.