SAVAŞIN YANDAŞLARI.

“Silah satan barış istemez.

İlaç satan sağlık istemez.

Din satan ilim istemez.

Hırsız olan hukuk istemez.”

Sosyal medyada rastladığım bu söylemin kime ait olduğunu bilmiyorum. Yararlanma alanına girdiğine göre, insanlığın olduğunu varsayarak paylaşıyorum.

Egemen çıkarını, sıradanların çıkarıymış gibi sununca, o varsayılan çıkarları savunmak sıradanların öncelikli görevi olur. Bu süreçte gerçeği görenlerin olması yani bilinçli emekçilerin olması çatışmaları kaçınılmaz kılar. Egemenlerin bu olasılığa karşıda oyunları var; devrimci yurtseverleri hain, bozguncu ve hatta vatan haini olarak suçlarlar. Bu itibarsızlaştırma silahını her fırsatta kullanırlar. Bunun için doğal olan birtakım farklılıkları kullanırlar.

Kendi çıkarları söz konusu olduğunda; din, dil, cins ve ırk ayrımı gözetmeyen sermaye daha çok kazanmak veya kazancından zarar etmemek için çaba harcarlar. Öteki varlıklara doğaya ve çevreye acımasızca saldırarak çıkarlarını korumak için savaşlarını sürdürürler.

Oysa insan olmakla yakalanan ortak payda gözlerden ve bilinçlerden uzaklaştırılmak suretiyle çıkar savaşlarına uygun ortam hazırlanır. Bunun için doğal olan farklılıklar (din, dil, ırk, cins ve tür) acımasızca kullanılır. Bu olgu egemen bakış açısının etkili bir stratejisidir. Tüm çatışmaların temelinde yatan çıkarların, genel çoğunluğun dikkatinden bir biçimde kaçırılması gerekir. Bunun için tepeden tabana doğru ideolojik ambalajla sunulan gerekçeler oluşturulur. Bu ise her koşulda barışı baltalamak anlamına gelir. Zaten egemen ideolojilerin politik ve ekonomik tercihleri (adil olmayan paylaşımlar) bireyler özelinde barışın temelini dinamitlemektedir.

Uluslarüstü sermayenin azgın dayatmaları yöresel sorunlarda etnik yapıları ve inanç yanlılarını çatışmalara sürmektedir. Düşük yoğunluklu savaşlar silahların üretimini ve aynı zamanda onların tüketim koşullarını sağlar. Bunun sonucu olarak, savaştan çıkar sağlayanlarda çatışmaların sürmesini isterler.

Sorunun tüm boyutlarını vurgulamak açısından gizli veya açık sermaye örgütlerini anımsamak gerekmektedir. Uluslarüstü sermaye, medyanın içini boşaltmıştır. Aynı süreçte ordu, polis ve güvenlik güçleri, din kurumları, eğitim ve sağlık kurumları ile siyasi partiler ve farklı renklere boyanan sendikalar sermayeye hizmet eden yapılara dönüştürülmüştür. Özellikle toplumun ayak bağı olan dinci ve milliyetçi örgütlenmeleri beslemektedirler(!) STK’ların gerçeği yerine sermaye tarafından kurdurulan sahte örgütlerde devreye girmektedir. Oysa STK’lar genellikle iktidara rağmen ve bazanda iktidara karşı oluşan yapılanmalardır. Bu tür kuruluşlar inanç temelli olanlarda dahil, hiçbir kurum veya kuruluştan ve herhangi bir otoriteden emir ve direktif almayan özgür iradi katılımlı oluşumlardır. Bu kuruluşların savaştan yana olması düşünülemez!

Tarihin her döneminde egemenler kendilerine karşı olan, yani haksız çıkarlarına karşı olan düşünce, eylem ve örgütlülükleri devre dışı bırakmak için; iftira, karalama, itibarsızlaştırma ve dayanaksız olarak suçlayarak “vatan haini” yaftasını yapıştırma alışkanlıklarını sürdürmektedirler.

Barışın düşmanları, savaşlardan çıkar sağlayanlardır. Bunun için onlar yetim ve öksüzlerin gözyaşlarını umursamaz. Çünkü onlar yaşamın gerçek düşmanıdır. Nazım Ustanın dizeleriyle:

“Bursa da havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,

fakir köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleymana düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman...”

Yoksulların ve çaresizlerin gırtlağına saldıran kanlı ellerden yanadır onlar. Şafağın, aydınlığın, güneşin, filizlerin ve tomurcukların düşmanıdır onlar. Onlar renklerin, aydınlıkların, körpe derelerin, denizlerin, atmosferin, çevrenin ve kendilerine ait olmayan her şeyin düşmanıdır onlar(!)

Evrensel barışın ateşi o kadar gür yakılmalı ki, ısıtabilmeli tüm varlıkların bedenini. İnsanların bedeni gibi doğanın doğal örtülerini ve suların tenini arındırabilsin. Doğanın tüm renklerini korurken, ayıklayabilsin atmosferin tüm ayrıklarını. Yaşamı ve tüm varlıkları alabilsin koruyucu ve sevecen kanatlarının altına. Yıldızlar yitirmesin çiçeklenmelerini, güneş sürekli olarak yeniden üretsin yaşamları. Soğumasın sonsuza dek yaşamın tenindeki sıcaklık. Ve kahrolsun çıkarı için yaşama ihanet edip savaşlar çıkaranlar!