Devletin varlık nedeni, özgür iradi katılımcılarının birlikte yaşam iradesini yaşama geçirmek için gerekenleri en iyi şekilde yapmaktır. Bunlar sağlık, eğitim ve güvenliktir. Farklı bir biçimde şöyle ifade edebiliriz; eşitlerden oluşan yapıda katılımcıların beslenme, barınma ve korunma sorunlarını en uygun biçimde çözmektir. Kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyet bu konuda en çağdaş yol ve yöntemleri benimsemiştir. Herkese her şey olma şansı tanırken, fırsat eşitliğini koşulların belirledi ve sunduğu olanaklar ölçüsünde gerçekleştirmektir. Son tanıklıklarımız, fırsat eşitliğinin olmadığını ve kamusal varlıkları yağmalamak için çete örgütlenmesinin olduğunu göstermiştir. Özellikle konuya duyarlı sol kesim eğitim, sağlık ve güvenliğin kesinlikle kamu kurumları aracılığıyla gerçekleştirmesi istenmiş ve özelleştirmelere karşı çıkmıştır.
Barış Terkoğlu Cumhuriyetteki yazısında önemli bir soruna parmak basıyor: “Sağlığı ticarileştiren sistem, özeller rahat etsin diye, denetlenenlerin değil denetleyenlerin üstüne gitti. Sayıştay’da ve SGK’de istenmeyen raporları yazan müfettişler sürüldü, baskı gördü. Yazdıkları raporlar sümen altı edildi. Yetmedi, SGK müfettişleri, özel hastanelere “ödeme durdurma” talep ederlerse, çıkacak zarardan sorumlu sayıldı.” Barış’ın aynı yazısından bir alıntı daha yapalım: “2012 yılında özel SHS’ler tarafından MEDULA’ya iletilen yoğun bakım hizmeti işlemlerinin incelenmesinde aynı gün için bazı özel sağlık kuruluşlarının bünyelerinde bulunan yoğun bakım yatak sayısından daha fazla sayıda tanıya işlem puanı üzerinden yoğun bakım hizmetinin faturalandırdığı görülmüştür. 104 adet özel SHS tarafından 2012 yılı içerisinde kuruma tanıya dayalı işlem puanı üzerinden faturalanan yoğun bakım hizmetlerine ilişkin işlemlerden 34 bin 144 adedinin kapasite fazlası olduğu tespit edilmiştir.”
Selçuk Candansayar’ın sorunlu sağlığa ilişkin röntgeni şöyle:
“Dönelim yeni doğan çetesine. Madem bilimsel tıbbi standartlara uymuyor olsa da, bakanlıkça ruhsatlandırılmış çok sayıda yeni doğan yoğun bakım yatağı var ve SGK da bu yataklara yatan bebeklere gün başına çok para ödüyor, biz de bu yataklara yatmasına tıbbi olarak gerek olmayan bebekleri de yatıralım ve tutabildiğimiz kadar orada tutalım. Ama SGK’ye da neden buraya yatırdığımızı gösteren sahte tanılar yazalım. Hem o tanıları yazdığımızda çok pahalı ilaç ve tedavileri de kullanmış gibi gösterebiliriz ve hem de gerçekte kullanmadığımız ilaçların, hiç uygulamadığımız tedavilerin parasını alabiliriz. Hay Allah, bazı bebekleri bu koşullarda uzun süre tutunca hastane enfeksiyonu oldular ya da beslenme yetersizliğine düştüler. O zaman biraz da entübe edelim (suni solunum) ve makinede yaşatalım ki SGK’den daha da çok para alabilelim! Çok düşük bir oran da olsa hayatla bağdaşmaz koşullarda doğan bebekler mi var? Hemen ölüme bırakmayalım, alalım yoğun bakıma, bağlayalım makineye, tutabildiğimiz kadar canlı tutalım. Yoğun bakıma ne kadar çok bebek yatırıp ne kadar çok tedavi verirsek o kadar para kazanıyoruz sonuçta. Daha çok bebeğe ihtiyacımız var. Nasıl bulabiliriz? O zaman 112 Acil sisteminden uygun kişileri de şirkete (çeteye) alalım, onlar bebekleri bize taşısın. SGK duruma uyanacak gibi. Oradan da şirkete birkaç hissedar almalıyız. Şirketin hissedarı da çok arttı. Hay allah, çok büyüdük, bizi yaşatmazlar, mutlaka siyasi bağlantılara ihtiyacımız var. Siyasileri şirkete alınca aslan payını kaptılar tabi. O zaman daha da çok bebeğe ihtiyaç var!”
Sağlıktaki çeteleşmeler Günyüzü’ne çıktı, şimdi sıra öteki alanlardaki çetelerin ifşa edilmesine geldi. Eğitimde, KÖİ ve YİD’lerdeki olumsuzluklarda. Aslında görülen o ki, kamu varlıkları devletin güç ve olanaklarının katkısıyla yağmalanmaktadır. Aynı süreçte Almanya’dan ilticacıların geri kabulü ve Lübnan’dan gelecek sığınmacılara kapının açık olduğunun açıklanmasıdır. Nüfusun % 80’i sığınmacıların ülkelerine geri dönmelerini istiyor.
Son alıntımızda Cumhuriyet yazarı Mine Esenden;
“İktidar cephesinin yol verdiği bu yıkıma karşı sorumluluğu üstlenmesi, yetkililerin hesap vermesi gerekiyor. Yaşananlar normalleştirilecek bir durum değil.
Çıkar, yandaşlık, gericilik şemsiyesinde birleşenler korosunun hedefi belli; demokratik, laik, hukuk kuralları içinde, akıl, bilimden yana, liyakat ve etik bakışın olduğu, şeffaf ve denetlenebilir sistemi devre dışı bırakmak. Bu noktada ana muhalefetteki CHP’ye büyük sorumluluk düşüyor. İktidarın belirlediği gündemin peşine takılmadan, yurttaşın gerçek sorunlarına yanıt olacak söylemi sahada sürdürmesi önemli.”