Rabbena, hep bana

Rabbena, hep bana” İfadesi bilindiği gibi  “Nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak” şeklinde yorumlanıyor, Daha geniş bir manada ele alındığında “Yeri ve zamanı geldiğinde, kendine odaklanmış, menfaatinden başka bir şey düşünmeyen menfaatçi ve benmerkezci “ kişiler için kullanılır.

Söz konusu ifadenin ticarette hangi amaçlar adına kullanıldığını fazlaca bilmiyoruz ancak kişilerin yada kurumların hedeflenen en üst noktaya kadar yükselmesi ile ifadenin sürecini tamamladığını söyleyebiliriz.

Rabbena, hep bana” söyleminin kendisini bulduğu en önemli alanın siyaset kurumu olduğunu söylememiz lazım zira bir kere ipin ucunu yakalayan siyasetçi kendisinden başka hiçbir Allah kuluna nefes aldırmayarak gidebildiği en son noktada kalmanın hesabını yapmaktan asla çekinmiyor.

Vatandaş seçim öncesi herhangi bir siyasi partiden belediye başkan adayı oluyor, adaylığını ilan ettiği gün yaptığı toplantıda “-Bizim milletin hizmetkarı olmak gibi bir hedefimiz var bu yüzden belediye başkanlığını kazandığımızda göreceksiniz sadece bir dönem ile yetineceğiz, sonra görevi başka arkadaşımıza devredeceğiz” açıklamasını yapar.

Ancak söz konusu vatandan belediye başkanlığını kazandığının ilk haftasında kendisine yakın olarak gördüğü kim varsa toplayıp “-Şimdi kazandık oturduğunuz koltuğu ikinci hatta üçüncü dönem nasıl kazanacağız şimdiden bunun hesabını yapalım” ikazını tekrarlar durur.

Başka bir vatandaş dünya görüşlerine uyan bir siyasi partiden milletvekili adaylığını açıklar, gün gelir sandık gelir seçmen sandık başına gider oy verir, söz konusu vatandaşı da TBMM’ye gönderir.

Söz konusu vatandaş TBMM’deki odasına yerleşir, “hayırlı olsun” dileklerini sunanları bir şekilde savuşturduktan sonra önce vekilliğini bir yada birkaç dönem daha garanti altına alacak siyasi atraksiyonları geçirebilmenin çalışmalarını yapmaya başlar.

Seçilen vekilin yada vekillerin bölgesinde yerel seçimler öncesi adaylık başvuruları başlar, Başvuruların başladığının haberini alan vekil yada vekiller o andan itibaren “falanca ilçelerin belediye başkanlarını ben belirleyeceğim, o ilçelerdeki ilk sıralara yazılacak meclis üyelerinin isimlerini de ben belirleyeceğim, her ne kadar il yöneticileri varsa da kentin büyükşehir belediye başkan adayı ile ilgili son kararı da ben vereceğim” diyerek tüm kanalları kendisine bağlamak ister.

Şu sıralar tüm siyasi partilerde cereyan eden hadise aşağı yukarı bu şekildedir, Söz konusu seçim bölgelerindeki tek vekil “Burada bir il yönetimi o il yönetimine bağlı ilçeler var” diye düşünmeden tek seçici olmak ister.

Birden fazla milletvekilinin olduğu seçim merkezlerinde de durum bundan farklı değildir, o partide de seçilen milletvekilleri anında iki gruba ayrılır”-Tek başımıza hareket edip adaylıkların tamamını kaybetmektense diğer vekil arkadaşımla bir araya gelip hiç değilse birkaç belediyede mesafe alayım” diye düşünür.

Bir şekilde seçilip TBMM’de yerini alan vekillerin tamamı mı bu şekildedir, Yoksa daha mutedil davranıp “Bu teşkilatlar beni milletvekili seçti Ankara’ya gönderdi, Şimdi o teşkilatlara karşı görevimi yerine getirmenin vaktidir, bunun yolu da yönetimlerin işine karışmamaktır” diye düşünenler mi çoğunluktadır sorusu her zaman kafamızı kurcalamıştır.

Bize sürekli “Rabbena, hep bana” diyenler denk geldiğinden olsa gerek, kendisinden başka hiç kimseyi düşünmeyen kendisini dünyanın merkezi görenler ile uğraşmaktan yorgun düşmüş vaziyetteyiz.

Bu yorgunluğumuzun da biteceği yok gibi.