İlk defa pandemi zamanı, evde zorunlu kalınca pencereden görülen manzaraların önemini hatırlamıştım.
Yetmiş yıllarında ev ararken Türkler ya en üst katta gökyüzüne yakın, ya da en alt katta yeryüzüne yakın ev bulabilir kavramına alışmıştık.
Okul müdürümün yardımıyla şu anda oturduğum daireyi 1973 yılında bulmuştum. Telefonda boş olan daire, ben okul müdürümle gidince çoktan kiraya verildi, diye cevap alırdık.
O zaman Türklere karşı bir tutum olduğunu anlamamıştım. Bulduğum evin sahibi okul müdürüydü, eşi de öğretmendi, yıllarca samimi ilişkimiz oldu.
Ev satılınca yeni ev sahibim evi yeniletti, tamir edildi, fakat bana küvet, lâvabo gibi eşyaları ikinci el olanları veriyordu. İtiraz edince, ben Türklere evimi kiraya vermezdim, dedi. İşte o zaman neden zor kiralık daire bulduğumu anladım, yıl 1980. Beklemediğim için şok geçirdim. Sosyal demokrat olan bir komşum nedenini sordu. Türklerin yemekleri evde kokar, diye cevap vermişti. İyi ki Almanya’da kira kanunlarına güven vardır.
Dairemiz alt katta ama yüksekliği bir insan boyu. Sokaktaki manzarayı izlerken, yoldan geçenler beni görmüyor.
Aralık ayında Kış mevsimi karanlığı ve soğuğa karşı Noel Bayramı bekleme ışıklarıyla Berlinliler teselli buluyor.
Sokağımız çıkmaz sokak, yalnız bu sokakta oturanların arabası park ediliyor. Bizim evin karşısı boş yeşil alan olduğu için bu aradan ana cadde görülüyor.
Noel ağacı satılan alan spor sahası önünde. Beş metre boyunda iki metre eninde Noel Baba figürü ve tahminen 200 lâmba ile reklâm yapılıyor. Bu lambalar tam 24 saat açık kalıyor.
Yeşil alan bitişiğinde iki daire penceresinden de gece gündüz açık lâmba görülüyor. Yanmazsa ampulü bozulmuştur, diye düşünüyorum.
Emekliler hem Türkiye’de sorun hem Almanya’da. Politika bu nesle bir an önce ölseniz der gibi. Bu nedenle topluma faydalı olduğumuzu göstermeliyiz. Eşimle üç yıl önce İlçe Temizlik firmasına yazdığımız mektuba hemen cevap geldi.
Sokak lâmbası direğine iliştirilen çöp kutusuna çöpünü atanları izliyorum. Artık yürüyüş ve görünüşüne göre hangi köpek sahiplerin ve diğer yolcuların çöp kutusunu kullanacağını tahmin ediyorum.
Zaman zaman kovayı elime alıp sokaktaki çöpleri topluyorum. Siyah saçlı Asya görünüşlü genç komşular siz yapmayın bir yaparız, diyorlar. Asya görünümlü insanların yaşlılara saygısı bir başka oluyor.
Sokağa bakan oturma odasında bir pencere önü okuma köşem, diğer yatak odasındaki pencere çay kahve içtiğimiz, balkon gibi kullandığımız sohbet, yalnız olursam hüzün köşem.
Karşı evde annesiyle oturan genç kırk beş elli yaşında görünüyor. Adam etrafına bakmıyor, yere bakarak yürüyor, konuşmaya fırsat vermiyor. Annesi evlenmiyor, diye şikâyet etti. Genç evlât ne yaşamıştı acaba? İkinci neslin hikâyelerini ilgiyle, üzülerek okuyorum. Oğul arabayla uzaklaştığı halde anne pencereden el sallamaya devam ediyor. Oğul evlense eşi belki annesine bakmazdı, kim bilir.
İnsan manzaralarının çoğu yan sokakta sığınmacı yurdunda kalanlar. Okula, işe ve otobüs durağına gidenler. Elinde mobil telefonu olmayan görmedim, eşim buna mobil telefon pandemi diyor.
Annelerin bir eli çocuk arabası sürüyor, diğer elinde mobil telefon var. Babalar daha hür, bir elinde sigara, diğer elinde mobil telefon. Karanlıkta, yağmur altında önüne, çevresine bakmıyor.
Yazan öğretmen olarak merak ediyorum, ailesiyle birlikte yürüyen çocukların geleceği için endişeleniyorum. Sigara kokusundan pencereyi açıp, evi havalandırma saatini iyi ayarlamalıyım.
Sığınmacılar için barınma yurdu açılmadan beş yıl önce, karşımızdaki bina önündeki yeşil alan çevresine tel duvar yapılmıştı. O evde birini ziyaret eden bir genç tel duvarın üstünden atlayarak, geride kalana gözden kaybolana kadar elini sallayarak veda ediyor. Derin bir aşk hikâyesi olduğu belli.
Çarşaflı görünmez kadınlar eşinin arkasından yürürken, Mustafa Kemal Atatürk’e saygım ve sevgim artıyor. Tarihçi Sinan Meydan bugün Cumhuriyet Gazetesi’nde kadınlara verdiği önemi, reformu anlatan bir ders kitabından bahsetti. O kitabı mutlaka bulup, okumalıyım. Şanslı emeklilerdenim, gözlerim iyi görüyor, okuyabiliyorum.
Elli iki yıldır oturduğum bu evin hikâyesini yeni gelen genç komşulara anlatıyorum. Vefat eden on iki komşudan birini anıyorum. Savaşı yaşamıştı, bir gürültü duysa, gelir zili çalar, Ruslar mı geliyor, diye sorarak korkusunu belli ederdi. İyi ki artık yaşamıyor, savaşa hazırlanan Avrupa/Almanya Rusya korkusunu tekrar yaşardı ve benimle şöyle dua ederdi:
Hayır Duası
Dilerim ki, Tanrım
her fırtınadan sonra bir gökkuşağı,
her gözyaşından sonra bir gülümseme,
her zorluğa karşı bir yardım,
her problem esnasında paylaşacak
bir dost göndersin.
Her ıstırap çeken için güzel bir şarkı,
her dua için bir cevap versin.
Amin
Hoşça kalın!
Kaynak:
Dua, Frischer Segen, Nächste Liebe Weltweit, bağış yapanlara gönderilen teşekkür mektubu.