Eğitim ve Araştırma Dergisi MOCCA’nın birinci bölümünde kahve ve dernek anlamı ve önemi hakkında yazmıştım.Önümde derginin 42. sayısı var. Dergi çeşitli konularda ilginç bilgi içerdiği için okuması daha kolay oluyor.Almanya’da böyle iki dilde Türkçe ve Almanca yazılan başka dergi benim elime geçmedi. Bu nedenle diğer sivil kuruluşlara örnek olması arzumdur.
Berlin’den Bülent Arınç Geçti başlığıyla söyleşide, Büyük Millet Meclisi 22. dönem başkanı, Türk Eğitim Derneği’nin davetlisi olarak Berlin’de bir dizi konferanslar vermişti.
Bütün partiler zaman ve sosyal duruma göre kendisini yenilemesi gerekiyor. Elbette Türkiye’nin iyi bir yönetime ihtiyacı vardır. 22 seneden beri iktidarda olan partinin kendisini yenilemesi kadro değişikliği şartı da getiriyor. Yani arka saflarda olanlar AKP’de de ön saflara geçirilmelidir.
Demokrasi ile idare edilen ülkelerde bütün sosyal demokrat partileri oy kaybediyor. Özgür özel ile başlayan dönem CHP’yi en iyi duruma getirdi. Değişimin halkın ihtiyacına cevap vermesi partiyi başarıya götürüyor. Almanya’da bu değişim Yeşiller Partisi ve Sosyal Demokrat Partisi’nde negatif gelişti. SPD sosyal yaşamı, eşit paylaşımı yapamadı. Yeşiller Çevre düzen ve koruma amacıyla kurulmuştu. Her iki partide silahlanmaya izin veriyor.
Türk Dil Kurumu (TDK) Bilim Kurulu Asli Üyesi Prof. Dr. İdris Uysal ile Türk Dili üzerine yapılan söyleşide, dilin önemi, gücü, dünyada durumu, internet çağında İngilizce hakimiyetine karşı koruma konusu etraflı bir şekilde izah ediliyor.
“Ana dili” olarak Türkçe yeryüzünde 250 milyon kişi tarafından konuşuluyor ve yazılıyor. Son yıllarda dünyada Türkçe’ye karşı ilgi artmıştır.
Avrupa’da yaşayan Yurtdışı Türkleri için ayrı bir özen gösterilmelidir. Sömürge ve köle tarihinden kalan izler açıkça konuşuluyor, artık bu konu tabu olmaktan çıkarıldı. Beyazların her konuda üstünlüğü, diğerlerine ve dillerine önem vermemesi gözleniyor. Çoğu Alman öğretmenleri öğrencilerin adını doğru yazıp söylemede ihtimam göstermiyorlar. Altmış yılda öğrencilerin Türkçe adlarını öğrenemediler, diyen Türk kökenli bir öğretmen meslektaşlarının mobbing denilecek davranışlarıyla karşılaştı.
Fransızca, Çekçe gibi dillerde harf çatısı işaretleri dahi kullanılıyor. Ama aynı şekilde Türkçe basın ve medyada da doğru konuşulup, yazılmıyor. Dili koruma adların korunmasıyla başlar, asimile olmaya karşı konmuş olur.Türkçe konuşan genç moderatörler de çatı işaretinde hata yapıyorlar. Karısı söyledi, satışında kârı iyiydi arasında fark vardır. Hala hâlâ, nazım Nâzım böyle örnekleri sıralayabiliriz.Eğitim konusunda da pedagogların vardıkları sonuca uyulmuyor. Altı yaşına kadar eğitim sona ermeli, çocuk öğrenime hazır olmalıdır. Türkiye’de eğitim bir ömür boyu sürdüğü için resmî devlet daire adları “Eğitim” olarak geçiyor.
İnternette kısaltmalar da dile zarar yeriyor. Selâm yerine sesli harfler kullanılmadan yazanlar, genç neslin Türkçe öğrenmesine engel oluyorlar, “slm” yazıyorlar. Okulda Türkçe öğrenilmeyen ülkelerde, okul dışı iletişimde dilin doğru yazılıp, konuşulmasına dikkat etmek gerekiyor.
Almanlara Türkçe öğrenmek çok kolay, diyorum. Bunun için şu dört harfi öğrenmek lâzım,/ Ç ç, I ı, Ş ş, Ğ ğ.
Ayrıca Türk Dünyasını Türkiye Türkçesi etrafında birleştirme çabalarında önemli mesafeler alınmıştır, haberi de oldukça sevindirici.
Mustafa Kadir Atasoy makalesinde Avrupa’da Türk İzlerini sürüyor. Almanya’daki izlerini okumuştum. Ama Çek Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk varlığıyla ilgili belgeler olduğunu bu makalede öğrendim. Türkiye’ye giderken Slovakya’da Türkçe terimler olduğunu fark etmiştim.
Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler Çek Cumhuriyeti, Slovakya’da ve diğer ülkelerde tarihi izleri sürebilir. Sivil kuruluşlar, böyle tarihi ve kültürel geziler tertip etmelidir.
Dr. Hüreyre Kam, İslâm: Barış ve Aydınlanma Dini mi, Yunus İnci Selefilik Nedir, sorularına cevabı ve Şeriat konusunda tartışmayı, bununla ilgili yoruma köşe yazarı Rüştü Kam açıklık getiriyor.
Almanya Türkiye ilişkileri 1960 yılından itibaren gelen konuk Türk işçileriyle başlamadı. Dr. Lâtif Çelik, 500 yıl önce gelen “Ganimet Türkler” (Beutetürken) hakkında bilgi veriyor. İkinci Viyana Kuşatmasından sonra esir alınan Türklerin Avrupa’ya dağıldığı görülüyor. Ad ve dinlerini değiştirmek zorunda kaldıklarından dolayı binlerce insandan ancak 700 kadarının izine rastlanıyor.
Tarih bize bugüne ve geleceğe giden yolu gösteriyor, bu nedenle öğrenilmesi gerekiyor. Çocuk ve torunlarımızın adı kaybolursa tarih ve Avrupa’da bıraktıkları kültürel ve sosyal izleri ileridearaştırmak, bilgilere ulaşmak mümkün olamaz.
Doğu Anadolu Gezisi, Anadolu Aleviliği, Mehmet Turan’ın Bir Özeleştiri Yazısıdır makaleleri derginin içeriğini zenginleştiriyor.
Kadını eve kapatan zihniyet İslâm dünyasını ilerletemez, cümlesinden yola çıkarak bu derginin gelecek sayılarında kadınlara da söz hakkı verilmesini zaruri kılıyor.
İslâm Dini ile ilgili bilgi ve tartışmaya devam edilecektir.14 ilahiyatçının imzaladığı bildirinin son paragrafında özetlendiği alıntı şöyle:
“Biz ilahiyatçılar olarak halkımızı, aziz dinimiz İslâm’ı yaşarken aynı zamanda Atatürk’ün ve şehitlerimizin emaneti olan lâik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaya davet ediyoruz Lâiklik, dinin doğru ve özgürce yaşanabilmesi için yaşamsal öneme sahiptir. Devletin dini ancak adalettir anlayışıyla, her türlü dinsel ve mezhepsel ayrımcılığa karşı ulusal birlik ve bütünlüğümüzü korumalı ve güçlendirmeliyiz. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Bu ifadede elbette politik düşünce vardır. Fakat din de dahil politikanın olmadığı hiçbir alan kalmadı. AB’nin Türkiye’yi bir İslâm ülkesi olduğundan dolayı yıllardır kapısında bekletmesi de politika amacını güdüyor.Genel Yayın Yönetmeni Rüştü Kam ve diğer dergide emeği geçenlere kolay gelsin diyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Okuyarak kalın!MOCCA, Eğitim ve Araştırma Dergisi, 42.Sayı-Temmuz 2024, alıntı sayfa 98
Dergiyle ilgili makalenin ilk bölümü:
MOCCA 1.10.2010,
www.ha-ber.com