Korku, olmak ya da olmamak ikileminde yaşamdan yana tavır almaktır. Doğadaki değişim ve dönüşümler, yaşama uyma uyarlamalarıdır. Biyolojik değişimler uzun bir sürecin ürünü olabilir. Fiziksel değişiklikler öze ilişkin olmayan biçim ve konumla ilgi olduğunda kısa sürede gerçekleştirilebilir. Hiç kuşkusuz, bu olgu nesneler içindir. Öznenin değişim ve dönüşümü koşullarla ilişkilidir. Burada bir seçme veya zorunluluk söz konusu olabilir. Seçme her koşulda yaşamdan yana olur. Zorunluluk, yaşam istem ve direnci var olduğu sürece geçerli olabilir. Aksi taktirde yaşamdan ayıklanma kaçınılmaz olur(!)
Enerjinin belirlenmiş sınırlar içinde üst varlıklara dönüşmesi oluşumu tamamen uygun koşullar bileşenleriyle ilişkilidir. Uygun koşul, beklenti temelli bir temennidir. Canlı formatındaki hastalık oluşumları beklenti ve temenni dışıdır. Varlıklar algı ve duygularıyla bir bütündür. Yaşam süreci içinde bir takım etki ve tepkiler duygular bağlamında oluşur. Duygular her koşulda varlığın gereğidir. Varlığın konum ve koşulları duygularının nedenini barındırır. Etki ve tepki her koşulda yaşam süreci içinde oluşur. Öznenin tavır alışı(tepki) bilgi, bilinç, farkındalık, duygudaşlık ve ön görebilirlik belirleyiciliğinde ve o sınırlar içinde oluşur.
Bilinç, farkındalık ve öngörü duyarlığı algıyı oluşturur. Algı ön bilirliğin tabanıdır. Bu duyarlıklar toplamının temel gerekliliği, yaşamı sorunsuz olarak sürdürmeye hizmet eder. Bilinçli ya da farkında olmaksızın yaptığımız veya yapmak istediklerimiz şeyler, yaşama ilişkin tercihlerimizdir.
Farklılaşmayı, farklı gereklilikler belirler. Bu gereklilikler tercihle yapıldığında özgür iradi karar; kaçınılmazlıklar nedeniyle yapıldığında zorunluluk olur. Özgürlük, belirlenmiş sınırlar içinde tercihte bulunabilmektir(!) Zorunlulukları yaşam koşulları belirler. Bu koşulların sürekliliği, yaşam bütünlüğü içinde yer alan bazı organlar işlevsiz kalabilir. Aynı şekilde bazı gerekliliklerde yeni oluşumları ya da yeniden biçimlenmeleri gerekli kılabilir. Kanatlar, uçurumun kıyısında peydahlanır!...
“En temel ve en eski duygulardan biri olan korku, apaçık şekilde hayatta kalma ihtimalini arttıran bir faktördür. Çünkü korku hissi, pek çok hormonun ortak çalışması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Eğer bir canlı korkuyorsa, kendini ortaya çıkarmaktan çekinecek ve avcıların varlığına karşı daha dikkatli olacaktır. Bu da hayatta kalma ihtimalini arttırdığı için evrimsel süreçte seçilecektir. Korku duygusu bize memeli-öncesi atalarımızdan kalan bir mirastır. Ebeveynlerin yavrularına karşı olan hisleri ise erken memelilerde evrimleşmiş ve günümüze kadar taşınmıştır. Suçluluk ve onur gibi sosyal duygular ise ilk defa sosyal primatlarda evrimleşmeye başlamıştır Aşk duygusunu ele alacak olursak, bu duygunun evrimsel süreçte üreme ihtimalini arttırması sebebiyle seçildiğini söylememiz pek de yanlış olmayacaktır. ÇAĞRI MERT BAKIRCI, BİRGÜN, 22/09/2024)
İşin özü şu, yaşamlar olabildiğince yaşamı sürdürmeyi kolaylaştıracak şeyleri tercih ederler; çünkü varlık sürdürümü buna bağlıdır. Zorunluluklar, yaşamı sürdürmeyi sağladığı sürece tutunulacak bir dal olur.
Yaşamın duruşu, çiçeklenmesi gonca güllerle gülümsemesi, sevinçlere kanat takması ve kendisini istenir kılması, paylaşıldıkça çoğalmasındandır. Paylaşılan yaşam gül bahçeleri kurarken; paylaşılmayanlar, yaşam alanını daraltır! Burada temel sorun adil paylaşımdan kaçınmaktır. Paylaşmamak temelli kişi veya dar grup yaklaşımları yıkar yaşamı(!) Paylaşım olmayan ortamda tüm renkler kapatır gözlerini… Oysa paylaşmak üretime katkıdır, güven, sevinç ve fırsat eşitliğidir. Yaşamları yaşanır kılmanın ön ve en gerekli adımıdır! Duygular körelince insanlıktan uzaklaşıldığı unutulmamalıdır!...