Kazanmak mevcutları artırmak veya yeni varlıklara sahip olmaktır. Kazanmanın temelinde amaçlamak, planlamak ve çaba(emek) harcamak vardır. Kazanmak, bireylere maddi katkıların yanı sıra, yeni konumlar sunabilir.
Hiç kuşkusuz, kazanmak sadece para kazanmaya indirgenemez. Para kazanmak kaldıracın dayanma noktasıdır. Bunu sosyal ve siyasi kazanımlar izler. Kazanmanın yönü iktidara dönüktür. Kazanmanın kültürel boyutu, bireyin konumuna yansır. Kültür yoksunu olanların eline geçen kazanımlar, hırçın ve saldırgan kişiliklerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Hak edilen kazanç normallerle ilişkilenirken; haksız kazançlar, haksızlık ve hukuksuzlukta sınır tanımayabilir.
Kazanmak, erk kullanana yaklaşmaktır. Özellikle siyasetin finansmanı, çoklu ve kapalı ilişkileri zorunlu kılmaktadır. Bu katkılar dikkate alındığında kazanmak, yaşamın her alanında olanakların artması demektir. Böyle bir süreçte kamuya ait kaynaklardan daha fazla yararlanmak için yol ve yöntemler geliştirilir. Uygunsuzluklar, şekil şartına uygun biçimde tezgahlanır.
Bir ülkenin zenginlik kaynakları soygun ve yağma konusu oluyorsa, o ülkede demokrasi yoktur denebilir. Soyulan bir ülkede bağımsız kurumlardan söz etmek güçleşir. Liyakatin olmadığı yerde yönetenlerin yasalara uyduğu söylenemez. Buna karşın mevcut yasalar muhalefeti hizaya getirmek ve baskı altında tutmak için uygulanır. Hiç kuşkusuz, bu gibi durumlarda yasaya değil, buyurganların keyfi isteklerine göre olur(!) Milli gelirden pay alma konusunda milyonlar kaybederken; besleme milyonerlere kazandırılır(!) Kazanan azınlık hayatını yaşarken; büyük çoğunluk onların hayatlarını sürdürmeleri için kendilerinden istenilenleri yaparlar(!) Bu ise; açlık, yoksulluk ve işsizlik demektir.
Özelleştirmelerin bir kaynak yağması olduğunu gösteren yüzlerce örnek var. Giresun’daki SEKA fabrikasına 60 milyon lira değerleme yapılmasına karşın, beş milyon liraya MİLDA’ya satılır. Fabrikanın makinaları hurdacıya 11 milyon liraya satılır. Devletten alınan fabrika arazisi bir süre sonra tekrar devlete 68 milyon liraya satılır. Bu işlemler sonucunda alıcı hiçbir şey yapmadan 74 milyon lira kar eder(!) Bu gibi kişilerin yükselişine erişmek mümkün mü? İşte bu örnek, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesidir(!) Benzer bir örnek de Balıkesir Kâğıt Fabrikasıdır. Fabrikaya biçilen değer 52 milyon dolar, satış bedeli ise; bir milyon yüz bin dolar (!) Bu kapsamda YİD yoluyla ve KÖİ ile yapılan şeylere yakından bakmak gerek. Ayrıca MEGA projeler halkın yararına değil; kamu kaynaklarının yandaşlar yararına kullanılmasıdır. Kamu adına verilen güvenceler bütçeden, yani halkın ödediği vergilerden karşılanmaktadır. Zafer Hava alanında hedeften sapma %98’dir. Aynı şey öteki büyük projelerin hepsinde görülmektedir. Örneğin; Çanakkale Köprüsü için yıllık olarak 16 milyon araç güvencesi verilmiştir. Fiili durum ise, 2 küsur milyon araç geçiyor ve bizlerde, 14 milyon geçmeyen aracın parasını bütçeden karşılamak kalıyor.
Bir ülkede tüketim temelli yaklaşımlar belirleyici olurken; gerektiği gibi üretim yapılmıyor ise ve nitelikli emek işlevsizleştiriliyorsa, o ülke batmaya mahkumdur! Üretimin olmadığı yerde, üretici güçlere de yer kalmaz. Doktorlar, mühendisler, akademisyenler ülkeyi terk etmeye başlar ve onların yerine, niteliksiz ve ne idüğü belirsiz birileri girer! Sonra, ülkedeki genel çoğunluk vasatlardan oluşur(!) O kişilere tanınan haklar hemen hemen her koşulda yurttaşlarımızın temel haklarının ihlali anlamına gelir!