bu seçim, yalnızca kimlerin konuştuğunu değil, kimin sessiz kalacağını da belirler. Simone de Beauvoir’ın, Judith Butler’ın, Luce Irigaray’ın sesinin günümüzde bile “ana akım” sayılmaması bunun göstergesidir.
anonik yapının, kadın bilgisini üç şekilde dışladığı görülür:
-
elir; bilgi üreticisi olarak kadını yok sayar.
oprağın donmadan önceki kokusunu bilen köylü kadının sezgisi, tohumların döngüsünü ay takvimine göre anlayan ananın hafızası, doğumun zamanını bebeğin hareketlerinden okuyan ebenin bedensel bilgisi, bunların hepsi bilimdir. Ama kanon dışı bilimdir. İşte tam burada karşımıza epistemik değil, kanotik şiddet çıkar.
ir kız çocuğuna “çok soru sorma” denmesinde, bir kadın akademisyenin “sezgiyle çalışıyorum” dediğinde küçümsenmesinde, kadın yazarların felsefi metinlerinin “edebi” diye aşağılanmasında da görünür olur. Bir başka deyişle bu şiddet; bilginin ne olduğuna değil, kimin söylediğine bakar.
oprağın bilgisiyle bedenin bilgisi birleşmeli, şifacılık, sezgi, döngü ve duygu; hakikatle eşit sayılmalı ve kadın yalnızca bilgiye erişen değil, bilgiyi doğuran, taşıyan, aktaran olarak saygı görmelidir.
Bilgi, yalnızca laboratuvarlarda değil; ellerde, toprakta, döngülerde, duygularda da vardır.
anon, yalnızca kitaplar değildir. Kimi okutacağımız, kimden öğreneceğimiz ve kimi dinleyip, kimin sözünü kesmeyeceğimizdir kanon...