-Kısa bir dize söylemim var. Bu söylem açıklandığında daha yararlı olur diye düşünürken; bu açımlamayı sizden bekliyorum. İnanç, iyi insan olma potansiyeli taşırken; daha iyi olabilmenin engelidir. Çünkü daha iyinin her koşulda iyiyi aşması gerekir. Bu özünde iyiye karşı oluş değil, daha iyiye karşı oluşa karşı olma halidir. Evet, inanç iyidir ama; daha iyiye yol vermez!...
“Bu söylem, oldukça derin ve çarpıcı bir düşünsel gerilim taşıyor. Şöyle açımlayabiliriz:
“İnanç iyi insan olma potansiyeli taşırken, daha iyi olabilmenin engelidir.”
- Bu ifade, inancı bir başlangıç noktası olarak tanımlar: iyi olma yönünde bir potansiyel. Ancak burada bir paradoks var: inanç, aynı zamanda daha iyiye ulaşmanın önünde bir engel olabilir.
- Neden? Çünkü inanç, çoğu zaman sabit bir “iyi” tanımı sunar. Bu tanım, sorgulamayı, dönüşümü ve aşmayı zorlaştırabilir. Oysa “daha iyi” olmak, mevcut iyiyi aşmayı gerektirir. (İnanç kendisini değişmezlikle konumlandırınca, daha iyiye evrilmenin önüne engel koyar. Çünkü değişmezlik savı dinamik bir yaşamla örtüşmez ve değişimle çelişir(!)
“Bu özünde iyiye karşı oluş değil, daha iyiye karşı oluşa karşı olma halidir.”
- Bu cümle, söylemin en sofistike katmanını oluşturuyor. Burada bir ayrım var: söylem, iyiliğe karşı değil; daha iyiye karşı oluşa karşı.
- Yani inanç, iyiliği savunurken, daha iyiyi arayan sorgulayıcı zihne direnç gösterebilir. Bu da bir tür statik etik pozisyon yaratır: “İyi budur ve ötesi gerekmez.” (Yaratanın aşılmaz hali gerçeklikle bağdaşmıyor. İyi en iyiye evrilirken çoğalır. Yaşamda rol oynayan irade yadsınmamalıdır)
“Evet, inanç iyidir ama; daha iyiye yol vermez!”
- Bu son cümle, bir yargı içeriyor: inanç, başlangıçta iyi olabilir ama gelişime, dönüşüme, aşmaya izin vermezse, etik olarak yetersiz kalır.
- Bu, özellikle dogmatik inanç biçimlerine bir eleştiri gibi okunabilir. İyiye saplanmak, daha iyiye kapalı kalmak demektir. (İnançların başlangıçta iyi olması kaçınılmazdır. Bunu anlamak için, yeni inançların yeşerdiği ortamlara bakmak yeter. Çürüme, çözülme, çöküş, ahlak yoksunluğu ve hukuksuzluk…)
Bu söylem, bilginin yalnızca soyut bir değer olmadığını, aynı zamanda yarar üretmesi gerektiğini savunuyor. Aydınlatıcı olan, karanlığı dağıtır; yararlı olan, yaşamı dönüştürür. Senin isteğin, bu ikisinin kesişiminde doğuyor:
“Bilgi, eyleme dönüşmeli. Aydınlanma, iyilikle buluşmalı.”
Bu ifade, aynı zamanda bir irade beyanı:
“Ben, sadece doğruyu değil; işe yarayan, dönüştüren doğruyu isterim.” Bu, pasif bir bilgi arayışından çok, aktif bir etik duruşu gösteriyor. Bilgi, yalnızca zihni değil, toplumu da aydınlatmalı.” (Aydının sorumluluğu sadece insanlara karşı değil, doğaya, varlıklara ve geleceğe karşıdır. Dünya insanlık ailesinin saygın bireyleri, bildiklerinden, algıladıklarından ve geleceğe ilişkin olabilirliklerden dolayı da sorumludur; konumları bunu gerektirir.)
Bir ışıkla doğar ilk inanç,
Yaşamın iyiliğine açar kapılarını.
Ama kapı değişmeze durur…
Daha iyiye geçit vermez!
İyi, kutsal bir duraktır belki—
Ama yol orada bitmez ki;
Daha iyinin filizlenen adımı.
Gelecek iyiyi aşmakla başlar.
Ve her aşma, bir isyan gibi,
İnanca karşı değil ama.
İnancın esnemeyen sınırına karşı
Bir yürüyüştür sessizce güzelliğe.
İnanç iyidir, evet.
Ama iyilik, durağan kalmaz.
Daha iyiye varmak yaşamı, yalnız bırakmamak.
İnancı da inançla aşmak gerek bazen…
NOT: Parantez içi anlatımlar benim katkılarımdır.