IŞIĞA SÖNER TABULAR!...

Putlar hiç yaratan olamadı,
Çünkü insanlarca yaratılmışlardı.
En yüce sıradanlarken insanlar,
Yaratma yetisinin ayırdına varamadılar!
Yaşayanların mezarıdır kutsallar… Kimi zaman bir bayrak, kimi zaman bir dua, İçinde saklıdır hem zincir hem suskunluk, İnanınca yaşam, diz çöker kendi suretine. Elimizden çıkmadır el bağlayan ip. Öz yapımımızdır bileklerdeki kelepçe…Ne kadar zulüm var ise; bize karşı kullanılan gücümüzdür(!)
Yaşayanların mezarıdır kutsallar… Dogma, nefes alanı daraltır. Bir bir düğümlenir soluklar! Adanmışlıkla örülür zincirleri yaşamın. Ve yaşam, kendi gölgesinde yitip gider.
İnanç değil, itaattir kutsalın buyruğu. Zaten ayak bağı olan da odur.
Köreltir aklı ve tökezletir gerçekleri! Sorgu, günah sayılır; düşünce, tehdit. Gerçek, eğilir dogmanın terazisinde, Köreltilir gören akıl, suskunluğa mahkûm edilir. Bilmek değil, boyun
eğmek öğretilir.
Ve sular boğulur kendi akarlarında… Özgürlük, kendi yatağında hapsolur, Akış, yönünü kaybeder kutsalın duvarında. Her damla, bir çığlık olur içe akan. Ve nehir, kendini inkâr eder.
Kapanır kapılar, gün görmez yarınlar! Gelecek, geçmişin zincirine vurulur, Kapılar,
dogmanın kilidiyle mühürlenir. Yarın, bugünlerin tekrarına dönüşür. Ve umut, karanlıkta unutulur.
Yeniden doğuş kendisini görenlerle bir olur. Sonra bir ses çatlağı büyütür duvarda, Bir düşünce, bir damla, bir adım… Kutsalın küllerinden doğar yeni bir ışık. Ve yaşam, kendi
özüne yeniden kavuşur. Gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir huyu var 1 Bir sofrada buluşur eksik kalanlar. Bir meydanda yankılanır susturulmuş sesler. Yoksulluk,
yalnızlık, dışlanmışlık… Hepsi ortak bir iradeyle çözülür barışın güneşiyle. El ele tutuştuğunda yığınlar kurtuluşa…
Mekân, bölüşülür adaletle yeniden. Söz, sadece güçlüye değil herkese döner. Ve yaşam,
sorunlarını saklamaz artık. Çözüm, taş üstüne taş konunca birlikte kurulur!...
Yalnız yakalanırız her zaman;
Zorbalar çağrısız girer koynumuza!
Tenimizde yıllanmış postal izleri,
Bizim için ve bize karşı cuntalar!...