İnsan bozulunca

 “Huzur”, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ve “Beş Şehir” eserleriyle okurların kalbinde taht kuran Türk edebiyatının güçlü ve unutulmaz kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın meşhur romanı Mahur Beste’de Sabri Hoca karakteri üzerinden “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”şeklindeki ifadesinin hayatımızı tam anlamı ile esir aldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Artvin ilimizin bir ilçesinde görev yapan Kaymakamın arkadaşları ile birlikte bir esnaf lokantasında döner yedikten sonra “-Ben bu döneri beğenmedim bu yüzden hesap ödemiyorum” şeklindeki haberi son ülke gündemine bomba gibi düştü.

Kurum yöneticilerinin bu ve benzeri şekildeki davranışlarına daha önceden şahit olmuştuk ancak yediği yemeğin parasını ödememek adına “ben döneri beğenmedim hesap ödemiyorum” şeklindeki bir dayatmaya ilk kez ve üzülerek şahit oluyoruz.

Haberi duyduktan sonra hesap ödemeyen Kaymakam’a karşı son derece tepkili olan arkadaşlarımızla konuşurken işin doğrusu söz konusu bürokratın huyunu suyunu bilmediğimiz için yanımızdakilere “-Arkadaşlar insanların nutkunun tutulduğu istemediği halde hayata geçirdiği hal ve hareketler vardır, söz konusu hadisenin de biz bu şekilde cereyan ettiğine inanıyoruz” dediysekte kimseyi inandıramadık.

Biz meseleye bir taraftan elden geldiğince “belki bir yanlışlık olmuştur” çerçevesinden bakmaya çalışırken başta siyasetçiler olmak üzere çok sayıda yöneticinin de söz konusu hadiseye rahmet okutacak davranışlar ortaya koyduklarını üzülerek hatırlamaya başladık.

Birkaç gün önce trafikte seyrederken kırmızı ışıkta durduk, yolun hemen kenarında iki trafik polisinin kızlı erkekli 6-7 kişilik bir arkadaş grubu ile nerede ise kavga boyutuna gelmiş bulunan tartışmaya şahit olduk.

Muhtemelen hız sınırını aştığı için araçları durdurulan gençlerin arasındaki kız çocuğu trafik polislerinden birisine “-Sen bana en üst perden bağırıp çağırıyorsun araçtan indim karşınıza geldim, ben şimdi sade bir vatandaş değilde bir milletvekili, bir bürokrat yada onların birinci dereceden yakını olsaydım bana aynı muameleyi yapabilirmiydin, .?” sorusunu yöneltince şaştık kaldık.

Bizim Anayasamız hemen herkesin hakkını hukukunu eşit şekilde koruyor, yani güçlüye “sen istediğini yapabilirsin” güçsüze  “sen güçlü ile aynı haklara sahip değilsin” demiyor aksine herkesin aynı muamele görmesi adına yasalar düzenliyor.

Lokantacının da hakkını hukukunu  korumak için o bölgeye gönderilen kaymakam kendisinde nasıl bir güç vehmediyorsa ekmek parasını kazanmaktan başka bir derdi olmayan lokantada “ sen benim kim olduğumu biliyormusun, ben döneri  ve tatlıyı yedim üstüne bir yada birkaç bardak çay içtim ama döneri beğenmediğim için ücretini ödemeyeceğim” diye bırakın hukuku insanlığa bile sığmayan bir davranış sergiliyor.

Kaymakamın gittiği lokantaya biz gitsek, döneri yesek sonrada “-Kardeşim biz döneri yedik ama tadını beğenmediğimiz için ücret ödemiyoruz” desek dakikalar içerisine işletme sahibinin bizi döner bıçağı ile kovaladığını çok rahat bir şekilde görebilirdik.

Ancak Kaymakam kendisini kanun görünce herhangi bir vatandaşın karşı karşıya kalacağı muhtemel davranışların dışarısında kalıyor.

“Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” ifadesi de tam olarak bunu anlatmıyor mu.?