Bizim gibi henüz gelişmesini tam olarak tamamlayamamış bu yüzden de yön tayinini tam olarak yapamamış ülkelerde siyasetin ve siyaset kurumunun hayatımızın her alanında belirleyici olduğu kaçınılmaz bir gerçek.
Böyle bir noktada siyasetinde halen futbol gibi ticaret gibi geleneksel koşullarda yapıldığını kolaylıkla söyleyebiliriz.
Henüz ilkokul çağındaki çocuklarımızı yaz tatilinde elinden tutulup hayatı öğrensin diye kent merkezindeki bir esnafa teslim edilip “eti senin kemiği benim” anlayışı ile hayatı öğretmeye çalışmak gibi bir geleneğimiz var.
Futbol taraftarlığı da böyledir.
Daha küçük yaşlardan itibaren “babamızın takımı” diye bilinçaltımıza yerleşen “forma aşkı” dolayısı ile hiçbir sebep gösterilmeksizin oluşan taraftarlığımız ölünceye kadar değişmez, daha da önemlisi “ben öldüğünde tabutumun örtüsü mensubu olduğum takımın forması olsun” diye vasiyet eden yüzbinler var.
Yine ortaokul çağlarından itibaren özellikle erkek çocuklar babalarının ideolojik yansıması gereğince başta Ülkü Ocakları- Milli Gençlik vakfı olmak üzere belli başlı birkaç sol tandanslı kurum yada kuruluşlar ile buluşturulur ve böylelikle ortaokul çağındaki çocuğun gelecekte nasıl bir siyaset izleyeceği o günlerde şekillenir.
Bizde daha 14 yaşında Erzincan’da Ülkü Ocakları ile buluşmuş ve hayatını ondan sonra kalan döneminde orada öğretilen idealler üzerine bina etmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız.
Ülkü Ocaklarına ayak atılan andan itibaren hayatımızın ondan sonrasını tanzim edecek pek çok bilgi ve beceri kazanılır.
Ancak daha işin başında söz konusu ocaklarda Ülkücüye ilk öğretilen kural “Vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak, milletin huzur ve güvenliğini sağlamak, devletin birlik ve dirliğine sahip çıkmak” şeklindedir.
12 Eylül 1980 ihtilaline kadar işin doğrusu ideolojik kamplaşma olsa da bu memleketin sağcısı da, solcusu da , Ülkücüsü de bulunduğu pozisyonu muhafaza etmek adına olağanüstü sağlam bir duruş sergiliyordu.
İhtilal sonrası demokrasiye geçişte 1983 yılında yapılan genel seçimde başında Turgut Özal’ın bulunduğu ve dört eğilimi temsil ettiğini söyleyen ANAP’ın iktidara gelmesinden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Arif Nihat Asya’nın “Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu/Ne olduysa hep bize azar, azar oldu” mısralarında vücut bulan bu eksen kayması sonunda aradan geçen yıllar boyunca ideolojiler bir daha hiçbir şekilde dikiş tutmadı.
14 Mayıs ve 28 mayıs 2023 tarihindeki milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi
31 Mart 2024 tarihindeki yerel seçim sonrasında yaşadıklarımıza henüz tam olarak intibak edemeden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun" dediğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını acı da olsa anlamış olduk.
Ortalama bir Türk seçmeni olarak bizim inançlarımızda herhangi bir sapma herhangi bir değişiklik yok ancak inandıklarımız noktasında şu an bambaşka noktalardayız.
Anlatmaya çalıştığımız bu hadisler sonrasında “-Madem bir sabah nerede ise tüm hayatımıza egemen olan ideallerimizi , düşüncemizi, fikir dünyamızı çok değil yarım saat içerisinde yerle bir edip hiç tahayyül edemeyeceğimiz bir noktaya gidecektiniz de yıllar yılı milyonlarca idealist insanları neden oradan oraya savurup durdunuz?” demek gibi bir hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
Böyle bir durum karşısında biz artık siyasetin hayatımızda yeri olmadığını geçte olsa anlamış olmanın verdiği hayal kırıklığı ile bir köşeye çekilip bundan sonraki hayatımızı devam ettirmenin mücadelesini vereceğiz.
İnandıklarımız tarafından yarı yolda bırakıldıktan sonra bulabildiğimiz tek çözüm yolu bu olsa gerek.