Hafta başı itibarı ile okullar açıldı. Pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla sayıda öğrencimiz okulların yolunu tutu, her ne kadar okulların açıldığı ilk gün trafik açısından bütün yerleşim merkezlerinde tam bir keşmekeşliğe sebep olduysa da öğrencilerin okullarına kavuştuğu böylesi zamanlarda ortaya çıkan her türlü olumsuzluklar bile hoş karşılanır oldu.
Babamızın memuriyeti dolayısı ile başladığımız ilkokulu mezun olduğumuz liseyi aynı şehirde tamamlayamadığımız için uzun uzadıya anlatabileceğimiz öğretmen ya da öğretmenlerimiz hiç olmadı. İlkokulu Kars’ta, ortaokulu Erzincan’da, liseyi de Kayseri’de okuyan bir öğrencinin öğretmenleri ile ilgili ne kadar anısı varsa bizimde o kadar var.
İnsanın hayatının iyi ya da kötü noktada gelişmesinde ilkokul öğretmeninin çok büyük rolü olduğu hep söylenir, “Şu öğretmen kötüdür, bu öğretmen iyidir” şeklindeki bir tasnifi biz asla uygun görmeyiz, zira bütün öğretmenlerin tek amacının topluma faydalı bireyler yetiştirmek olduğuna can-ı gönülden inanırız.
Bizim ilkokula başladığımız dönemler ile bugünkü ilkokul eğitimi arasında çok büyük farklar olduğunu söylemeden elbette geçmek olmaz, Zira eğitim ile birlikte hayatımızda iyi ya da kötü yönde değişen o kadar fazla gelişmelerin bulunduğu bir dünyada elbette ki eğitimde değişim yaşayacaktı.
Bizim ilkokula başlamamızdan bir yıl sonra bir kardeşimiz, ertesi yıl diğer kardeşimiz, ondan sonra başka bir kardeşimiz en sonrada en küçük kardeşimizde başlayınca bizden büyük abimiz ile birlikte beş kardeş birden her sabah okunun yolunu tutmaya başlamıştı.
Bizim ilkokula başladığımız tarihler yoksulluğunda alabildiğine hüküm sürdüğü yıllardı. Rahmetli annem pek çok evde olduğu gibi büyük bir tencerede pişirdiği yemeği yer sofrasının üzerine yerleştirdiği sininin üzerine koyar sininin etrafına toplanan aile fertleri ellerindeki tahta kaşıklar ile bir anda tencerenin içerisindeki yemeğe doğru hücuma geçerlerdi.
Hafta başında okula gidip ders göreceğimiz sınıftaki üç öğrencinin oturduğu sıraların üzerine koyduğunuz mendilin üzerine ellerimizi uzatıp tırnak muayenesinden geçtikten sonra çocuk bakışımızla aklımızı başımızdan alan “Hüseyin Eğitmen’in” o davudi sesi ile “Çocuklar eve gittiğinizde annelerinize babalarınıza söyleyin 15 gün içerisinde herkes evine tabak-çanak-çatal-kaşık-alacak, 15 gün sonra evlerinize gelip tek tek kontrol edeceğim artık herkes bir tencereye kaşık sallamayacak, Anneleriniz yemeği herkesin kendi tabağına paylaştıracak” tavsiyelerini emir telakki edip soluğu evde aldığımızı hatırlıyoruz.
Hüseyin Eğitmen Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenden bu yüzden olsa gerek herkes ona Hüseyin öğretmenimden ziyade “Hüseyin Eğitmen” şeklinde hitap ederdi. Ancak Hüseyin Eğitmen’e sadece öğretmen gözü ile bakmak son derece yanlıştı zira Hüseyin Eğitmenin elinden bahçıvanlık, Traktör tamirciliği, Süt sağma, başta olmak üzere insanoğlunun ihtiyacı olan bütün işler geliyordu.
Biz eve gider gitmez biraz meraktan ancak daha çok Hüseyin Eğitmenin korkusundan annemizin eteğine, babamızın ceketine sıkı sıkı sarılıp “Hüseyin eğitmen hepimize ayrı tabak-çatal-kaşık istiyor bunları tamamlayınca eve gelip kontrol edecek, eğer istediklerini alıp yemeğimizi ayrı tabaklarda yemezsek Hüseyin eğitmen bizim kulağımızı kopartacak” diye iki gözümüz iki çeşme ağlamaya başlardık.
Okuldan çıktıktan sonra ya da okulun olmadığı hafta sonlarında hiçbir öğrenci Hüseyin eğitmen ile herhangi bir yerde karşılaşmak istemezdi. Zira haylazlık yaptığımızdan, elbiselerimizi kirlettiğimizden, ayakkabılarımıza iyi bakmamaktan dolayı olsa gerek Hüseyin eğitmen kulaklarımızdan birine yapışırdı.
Hüseyin Eğitmen bizim kulağımıza yapıştığında bir insan kulağının ne kadar uzayabileceğini hisseder ve şaşırır kalırdık, Hüseyin Eğitmenin hiçbir çocuğu dövdüğüne, tokatladığına yıllar içerisinde biz şahit olmadık ancak Hüseyin Eğitmenin ellerine kulaklarımızdan herhangi birisini kaptırdığımız an duyduğumuz acıyı bugün bile unutmuş değiliz.
Biz sofrada ayrı kaplardan yemek yemeği, Birbirimizin suratına hapşırmamayı, küfürlü konuşmamayı, büyüklerimizi saymayı, küçüklerimizi sevmeyi daha açık bir ifade ile bugüne dair hayatımıza değer katan ne kadar güzellik varsa Hüseyin Eğitmenden öğrendiğimizi biliyoruz.
İlkokulu bitirmeye bir yıl kala Kars’tan, Erzincan’a tayinimiz çıktı, Biz bir taraftan yıllar yılı beraber koşuşturduğumuz okulun yollarından ayrıldığımıza, kardeşlerimiz gibi sevdiğimiz arkadaşları bir daha göremeyeceğimize üzülüyor ama en çokta Hüseyin Eğitmenden uzak düşeceğimize üzülüyorduk.
Ayrılık günü Hüseyin Eğitmenin ellerine sıkı sıkı sarılıp öptüğümüzü, ağlamaktan şişen gözlerimizi bugün bile dün gibi hatırlıyoruz, Hüseyin Eğitmenin’de gözlerinden akan yaşlara mani olamadığı bir anda kulağımıza yapışıp çektiğini, çekerken de “hadi git bakalım, bu durum biraz daha devam ederse kalbim dayanmayacak” dedikten sonra bizi uğurladığını biliyoruz.
Ertesi gün Devlet demir yolarının bize ayırdığı bir vagona evdeki üç-beş parça eşyayı yüklemiş, Bizi Erzincan’a götürecek trenin hareket etmesini beklerken Hüseyin Eğitmenin sırtında bir çuval ile zorlanarak tren istasyonuna doğru geldiğini gördük, çocuk aklımız ile Hüseyin Eğitmene yardımcı olmak adına kendisine doğru koşup çuvalın altına girdik, ancak sanki içerisinde taş varmış gibi ağır olan çuvalı kaldırmak ne mümkün.
Hüseyin Eğitmen bize yolluk olsun diye gece sabaha kadar bizim oralarda kete-feselli diye bilinen hamur işlerini pişirmiş, Bu hamur işleri ile birlikte çuvala buz gibi ayran, kavun-karpuz başta olmak üzere bir sürü meyveyi yüklemiş ki biz en azından yolda aç kalmayalım.
Hüseyin Eğitmenin bu fedakarlığı karşısında hiç birimiz gözyaşlarımıza mani olamadık, tekrar helalaşıp trene bindik, tren istasyondan ayrılıncaya kadar Hüseyin Eğitmeninde gücü yettiğince tren ile beraber hızlandığına şahit olduk ve bir noktadan sonra Hüseyin Eğitmen gözden kayboldu.
O günden sonra bir daha Kars’ın selim ilçesinin yolgeçmez köyüne gitmek ve Hüseyin Eğitmeni de görmek nasip olmadı, aradan aşağı yukarı 50 yıl geçti, işin garip tarafı biz Hüseyin Eğitmeni hiç unutmadık daha da ilginci kulaklarımızdan herhangi birisinde ufak bir yanma olsa sanki Hüseyin Eğitmen kulağımızdan birisine yapışmış gibi bir psikolojiye bürünüyoruz.
İnanıyoruz ki herkesin hayatında iz bırakan bir Hüseyin Eğitmen mutlaka vardır, Eğer hayatını kaybetmişse ki muhtemelen kaybetmiştir, Allah’tan rahmet diliyoruz ve yazımızın sonunda “Allah her öğrencinin karşısına Hüseyin Eğitmen gibi bir eğitimci çıkarsın” diye dua ediyoruz.