Dünyada var olan ülkelerde de durum böylemidir bilmiyoruz ancak Türkiye’de lise bitiren Üniversite bitiren kim varsa tamamının ilk önceliği kapağı bir şekilde var olan bir devlet dairesine özellikle de belediyelerden birisine atmaktır.
Siyasetin tüm hayatımıza egemen olduğu bir ülkede bir taraftan siyaset sevenlerin başkan olmak istediği meclis üyesi olmak istediği gerçeği varken bir taraftan da aldığı eğitim sonrasında herhangi bir belediyeye girenlerde pozisyonlarını seçim kazanacak başkan ve yönetimine endekslemek zorunda kalıyorlar.
Özellikle büyükşehirlerin başta bütçeleri olmak üzere ellerinde bulundurdukları güç ister istemez bu kurumlarda görev yapanları da politize ediyor.
Şu sıralar parti ayırımı olmadan belediyelerin bünyesinde bürokrat olarak görev yapan kim varsa özelliklede üst düzey pozisyonunda olanlar birazda kendi rahatlarının devamı adına mevut belediye başkanının tekrar kazanması adına mücadele ediyorlar.
Normal şartlarda 657 sayılı yasa uyarınca devlet memuru sayılması gereken söz konusu bürokratlar son dönemlerde bu durumlarını unutup tamamen partizanca bir davranış içerisine girmiş durumdalar.
31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimde belediye başkanları ile birlikte meclis üyelerinin de çok büyük bir bölümü seçimi aynı parti kazanmış olsa da değişim gösterecek gibi duruyor.
Böyle bir süreçte özellikle nüfusu ve seçmen sayısı fazla olmayan ve tüm yaşamlarını belediye yönetimlerine bağlayan çok sayıda yerleşim merkezinde seçim adeta bir ölüm kalım mücadelesi halinde geçiyor.
-Yönetme arzusunda olan siyasetçi belediye başkanı seçilecek.
-“Bende belediye başkanı olacak kapasite yok en iyisi meclis üyeliği” diye düşünenler meclis üyesi seçilecek.
-“Siyasi görüşüme uygun bir yönetim gelirse müdürlükten başkan yardımcılığına, Genel sekreterliğe, başkan vekilliğine kadar yükselirim” diye düşünen bürokratlar mesafe alacak.
-Var olan belediyelere bir şekilde dışarıdan lojistik destek sağlayan hizmet sağlayıcılarda “Yönetim değişirse belediye ile olan ticaretim biter”” diye düşünen ticaret erbapları mobilize olacak.
Anlatmaya çalıştığımız bu kazanımlar ister istemez yediden yetmişe herkesi olağanüstü bir beklentiye sokuyor, Bu şekilde beklentisi olanlarda yedi sülalesi ile birlikte seçim gününe kadar kapı kapı dolaşıp oy toplamaya çalışıyor.
Siyasetin hayatımıza bu kadar müdahale ettiği bir ortamın sonlanmasını beklemek sadece ve sadece hayal olacaktır, Okullarını bitiren çocuklarımızın “ne şekilde olursa olsun çalışacağım yer bir belediye olmalıdır” şeklindeki düşüncesini başka alanlara yönlendirmeden bu sarmaldan kurtuluş olmadığını düşünüyoruz.
Siyasetin hayatımıza yüzde yüze etki etmediği günler muhtemelen hepimizin en önemli beklentisi.
Yoksa bu kavga daha uzun zaman sürüp gidecek.