HARCAMAK

Harcamak, ihtiyaç giderme temelli bir edimdir. Yapılan harcamalar yasa, kural ve teamüllere uygun olmazsa, harcamaları finanse edenlerin harcanmasından söz edilebilir.

Yasal dayanağı ve toplumsal gerekliliği olmayan bir harcama yapılmamalıdır. Hesabı verilmeyen harcamalar meşru sayılamaz. Güvenlik gerekçesi, gerçekleri görünmez kılmanın kılıfı olarak kullanılmamalıdır.

Harcamaya ilişkin soruyu Copilota sordum ve aşağıdaki yanıtı aldım:

Birinci sorum, “Harcama yetkisi nedir?”

“Harcama yetkisi, kamu idarelerinde bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisine verilen yetkidir. Bu yetki, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla verilir12.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre, harcama yetkilisi, bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisidir1Örneğin, belediyelerde bu yetki genellikle belediye başkanına veya ilgili birim müdürlerine verilir2.

Harcama yetkisi, aynı zamanda ihale yetkisini de kapsar. Yani, kamu kaynaklarının kullanımı gerektiren durumlarda, harcama yetkisi olmadan ihale yetkisi kullanılamaz2.”

Bütçenin bütünlüğü açısından soruna yaklaşırsak; bütçenin dışına taşınarak denetleme olanağı engellenen yapılanmaların olmaması gerekir. “Kamu yararına…” diye başlayan ayrıcalıklı kurum veya oluşumların olması eşitlik ilkesine aykırı olacaktır. En masum veya haklı gerekçeler bile bu yaklaşımları haklı kılmaya yetmez. Aslında devletin varlığı, toplumun tüm sorunlarının devlet eliyle ve ilgili organlar aracılığıyla çözüleceğinin taahhüdüdür. Amaç ortaklığı temelinde özgür iradi katılımın gereği de budur. Ayrıcalıklar her koşulda genel çoğunluğun hak ve menfaatlerinin örselenmesine ve hatta zedelenmesine neden olur. Devlet görevlerini bazı kurum veya kuruluşlara devrettiği zaman, en etkin denetim yollarının da her koşulda erişilebilir ve açık olması gerekir. Devlet olmanın anlam ve önemi ve saygınlığı bu demokratik koşullara uymasına bağlıdır. Çünkü her koşulda temel hak ve özgürlükler korunmalıdır. Bunun için vakıflar, dernekler, sendikalar kamuya ait kaynakları kullanmamalıdır. En yakıcı sorun ise, tarikat adı altında ekonomik yapılanmaların olmaması ve özellikle devletin bu konuda kolaylaştırıcı gibi gösterilmemesi gerekir.

 İkinci sorum: Devlet bütçesini kimler finanse eder?

Copilot:

“Devlet bütçesi, çeşitli kaynaklardan finanse edilir. İşte başlıca finansman kaynakları:

  1. Vergiler: Devletin en büyük gelir kaynağıdır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi (KDV), özel tüketim vergisi (ÖTV) gibi çeşitli vergi türleri bulunur1.
  2. Harçlar ve Ücretler: Pasaport harcı, trafik cezaları, tapu harçları gibi çeşitli hizmetler karşılığında alınan ücretlerdir2.
  3. Sosyal Güvenlik Primleri: Çalışanlardan ve işverenlerden alınan sosyal güvenlik primleri, sosyal güvenlik sisteminin finansmanında kullanılır2.
  4. Borçlanma: Devlet, iç ve dış borçlanma yoluyla da bütçesini finanse edebilir. Bu borçlar, genellikle devlet tahvilleri ve hazine bonoları aracılığıyla sağlanır3.
  5. Diğer Gelirler: Devlet mülklerinin kiralanması, özelleştirme gelirleri, bağışlar ve yardımlar gibi diğer gelir kaynakları da bütçeye katkı sağlar1.

Bu kaynaklar, devletin kamu hizmetlerini finanse etmesine ve ekonomik istikrarı sağlamasına yardımcı olur.”

İçinde bulunduğumuz koşullarda sorunu irdelersek; sabit gelirli yurttaşlarımız, enflasyon nedeniyle her gün yoksullaşmaktadır. Ülkede genel ücret, asgari ücret dolayında yığışmaktadır. Yoksulluk toplumun çok büyük bir kesimini olumsuz biçimde etkilemektedir. Nüfusun yüzde otuzu yardımlarla yaşamını sürdürmeye çalışıyor ise, durumun ne kadar vahim olduğu görülmelidir. İşsiz yoksullar, çalışan yoksullar ve emekli yoksullara çiftçilerle küçük esnafı da eklemek gerekiyor(!) Bütün bunları üstü üstüne koyduğumuzda toplumun sadece yüzde onu rahat yaşama koşullarına sahip olduğunu görürüz.

Ülkenin kaynakları küçük bir azınlığın kontrolüne, kontrolsüz biçimde bırakılmamalıdır. Atanmış olan bazı yandaş zenginler, kazandıkları güç oranında (varlıklara sahip olmak) toplumda söz sahibi olmaktadırlar. Bu ülke bizim ise, hiçbir koşulda bunun aksi iddia edilemez; ülkenin yönetiminde de söz sahibi olmamız gerekir. Son yerel seçimler, milli iradenin oluşumunu değiştirmiştir. Bu nedenle ülkenin gerçek sahipleri yeniden yönetime ilişkin karar vermelidir. Bunun için en kısa zamanda erken seçim yapılmalıdır. Şu anda öncelikli ülke sorunlarının içinde bir anayasa sorunu yoktur. Ekonomik sorunlar, pahalılık ve sığınmacı sorunları öncelikli olanlardır(!)