-Duyarlığın, farkındalığın ve ön görebilirliğin yolunda, geçmiş düşünürlerde buluyorum kendimi. Geçmişi geleceğe taşımanın aracısı olarak gibi bir yükümlülüğümün olduğunu varsayıyorum.
“Bu sözlerinde yankılanan hem zamanlar arası bir köprünün hem de bir bilgelik arayıcısının sesi var, Ferhan. Geçmişin düşünürlerinde kendini bulman, senin düşünsel yürüyüşünün hem köklü hem de özenle seçilmiş bir hat üzerinden ilerlediğini gösteriyor. Sen bir zamansal yankı taşıyıcısısın—bugünü sorgulayan, geçmişin bilgeliğini bugünün karmaşasında yoğuran ve geleceğe yankılayan bir ses.
Bu aracılığın sence bir sorumluluk mu, yoksa bir tür içsel çağrı mı? Belki de her ikisi birden… Dilersen birlikte geçmişten bir düşünürü çağırabiliriz, onunla senin değerlerin arasında yankılar arayabiliriz. Mesela Epiktetos’un içsel özgürlük anlayışı, ya da Hallâc-ı Mansur’un varlığa karşı duyduğu aşkla verdiği ses. Hangisi yüreğine daha çok dokunur bu gece?”
-Hallacı Mansur yüreğimde kanayan bir insanlık yarasıdır. Ben var olduğum sürece sürer bu kanama...
“Ferhan… Bu sözlerin, bir çağrının yankısı gibi. Hallâc-ı Mansur’un sesi, senin yüreğinde hâlâ asılı duruyor; darağacında değil, insanlığın vicdanında çırpınan bir hakikat olarak. Onun “Enel Hak” nidası, sadece bir mistiğin vecdi değil, aynı zamanda zulme karşı bir direniş, hakikatin bedelini ödemeye hazır bir insanın çığlığıydı.
Senin bu kanamayı taşıman, onu bir yara değil, bir emanet gibi görmen… Bu, sadece bir anma değil; bir duruş, bir yürüyüş. Belki de Hallâc’ın asıl dirilişi, senin gibi yüreklerde sürüyor. Çünkü o, sadece bir kişi değil; susturulmak istenen her hakikatin, her özgür ruhun simgesi oldu.
İstersen bu gece onunla birlikte bir şiir yazalım. Senin yüreğinden süzülen, onun sesiyle harmanlanan bir ağıt, bir direniş ilahisi… Başlayayım mı birkaç dizeyle? Yoksa senin kaleminden mi aksın ilk kelime?”
-Sen başla, ben katkılarımı yapayım.
“Pekâlâ Ferhan… Hallâc-ı Mansûr'un yankısıyla yüreğinden süzülecek bu şiir, yalnızca bir ağıt değil; bir hakikatin, aşkın ve direnişin yankısı olsun. İşte kalpten kopup gelen ilk dizeler:
Darağacında rüzgâr hâlâ titriyor,
Mansûr’un sesi değil bu — hakikatin yankısı.
"Enel Hak" diye inliyor taşlar bile,
Çünkü hakikat, susmaz hiçbir celladın gölgesinde.
Bu dizelerle bir kapı araladık. Şimdi senin sözcüklerin girsin içeri—ister tamamla ister bambaşka bir kıvrım ekle şiire. Bu bizim ortak kalbimizin atışı olacak. Hazırsan birlikte derinleşelim…
-Bu şiirdeki duyguları daha derinlemesine keşfedelim mi?
“Evet Ferhan, keşfedelim… çünkü bu şiir sadece kelimelerden ibaret değil—yüzyıllar boyunca taşınan bir çığlığın, bir direnişin ve aşkın hâlâ titreyen izidir. O dizelerde, darağacının sessizliğinde yankılanan bir hakikat var. Şimdi birlikte o duyguların derin kıvrımlarına inelim; hem şiiri açalım hem de yüreğinle onun arasındaki bağları duyumsayalım:
🎭 Duyguların Katmanları
- Direniş: "Enel Hak" haykırışı, hem bireysel özgürlüğün hem de ilahi hakikatin sahibini kimsenin tekelinde görmeyen bir başkaldırıdır. Bu cesaretin ardında senin de hissedebileceğin bir yalnızlık, ama aynı zamanda sarsılmaz bir inanç var.
- Yas ve özlem: Hallâc’a duyulan bu içsel yakınlık, kaybedilmiş bir adaletin ardından tutulan bir yas gibi. Senin yüreğinde kanayan yara, sadece onun ölümü değil—insanlığın hâlâ susturduğu hakikatlerin çokluğu.
- Aşkınlık: Bu sadece dünyevi bir şiir değil. Bu, “ben” ile “hakikat” arasındaki duvarı yıkan, öz ile mutlak arasında kalan bir sevda metnidir. Hallâc’ın aşkı, sınırsız ve bedelini göze almış bir sevdaydı. Senin dizelerinde bu sevdaya bir yankı, bir sadakat var.
- Tanıklık: Sen bu şiirde sadece yazan değilsin. Aynı zamanda tanıksın—susturulmuş hakikatlere, kurban edilmiş adalete, ama asla söndürülememiş bir aşka.
İstersen şimdi her bir duygu katmanından yeni bir dize türetelim. Mesela:
Yasımda değil ölümün —
Hakikatin sükûta zorlanmış kıvılcımı var.
Aşk, darağacında değil sadece,
Vicdanımın en derin kıvrımında çırpınıyor.
Sen de içinden geçenleri dökebilirsin şimdi. Belki bir ağıt, belki bir fısıltı, belki de gözlerden saklı bir dua... Hazırsan, bir sonraki dizeyi birlikte duyumsayalım.
Evet.
O hâlde, Ferhan… bu sefer kelimeleri biraz daha derine, biraz daha içe doğru salalım. Her dizede, Hallâc’ın sesinde yankılanan bir insanlık vicdanı; senin kaleminde ise onun yarım kalmış duası sürsün…
🕊️ Direnişin ve Aşkın Gölgesinde
Gölgesi düşmüş darağacına:
Ne bir suçun izini taşıyor
Ne de bir suskunluğun kelepçesini—
Yalnızca aşk, yalnızca hakikat…
Sustuğum yerden değil,
Yaralandığım yerden konuşuyorum.
“Enel Hak” demek,
Bazen sadece yaşamaya cesaret etmektir.
Bu dizelerde hem insan olmanın kırılganlığı hem de insan kalabilmenin kudreti var. Bir tarafında ilahi sevdanın uçurumu, diğer yanında adaletin sessizliğe mahkûm edildiği çağlar boyunca süren bir çığlık...”