Halk : “ İnsanlar, insanlık topluluğu, kalabalık, bir ülke içerisinde yaşayan çeşitli milletlerden oluşan insan topluluğu; belli bir bölgenin sakinleri, ahali; bazı zamanlarda ise aydınların veya resmi görevlilerin dışındakiler.” anlamlarında kullanılan Arapçadan Türkçemize geçmiş bir kelimedir. Halk’ın yaratma ve yaratış anlamı ise ayrı bir yazı konusudur.
Demokrasi ile idare edilen toplumlarda halk kendini idare edecekleri seçer. Bu halkın kendi kendine idare etme tarzıdır. Halk burada seçimden seçime konuşarak söz hakkını kullanır. Öteden beri idare edilenlerle (Halk), idare edenler (Kamu görevlileri, siyasi iktidarlar) arasında diyalog kopukluğu var olagelmiştir. Tepedekiler halka (tabana) inebilirlerse halkın görüş ve anlayışını bilebilirler. O zaman halka dönük, yani halkın yararına olan kararları alabilirler.
Halkın içine girmeyen aydınlar halktan koptukları için onların dertlerine deva olmaktan da uzak olurlar. Bir ülkenin aydınları, entelektüelleri halkın içine girerek onları bulundukları seviyeden, refah seviyeleri daha yüksek olan kendi seviyelerine çıkarmak için çalışmalıdırlar. Yüce Atatürk sağlığında daima halka inerek, halka dönük hareketler yaparak, kendi halkı için canla, başla çalışmıştır. Kendi halkına çok güvenen Atatürk : “ Halkın sesi, hakkın sesidir.” diyerek halkın hizmetinde olduğunu Türk Milletine kanıtlamıştır.
Halkın daha iyi eğitim almasını isteyen Atatürk Latin harflerini kabul ederek, ülkenin en ücra yerlerinde okullar açarak halkının eğitim seviyesini yükseltmiştir. Halkına hizmet etmekten hiçbir zaman bıkıp usanmamıştır. Bu meyanda Namık Kemal : “Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten.” diyerek yapılması gereken doğruyu söylemiştir.
Geçmiş yıllarda kim tarafından söylendiğini hatırlayamadığım : “ Her şey halk için, halka göre, halk tarafından” sloganı da halka ne kadar önem verilmesi gerektiğini anlatan bir slogandı.
Ülkenin tüm münevverleri halkın eğitimine önem vererek onların eğitim seviyelerini yükselttikleri taktirde , o ülkede cinayetler işlenmeyecek, kardeşlik,huzur ve barış gelecek, üretim artarak, kalite yükselecektir.
Satırlarımızı Lord Brougham’ın şu güzel sözüyle bitirelim.
“ Eğitim görmüş halkı bir yöne sevk etmek kolay, sürüklemek güçtür; idare etmek kolay, köleleştirmek imkansızdır.”
--------------- ŞİİR KÖŞESİ -------------------
HALA HAYATTAYIM
Cehennem ateşi yakarken beynimi
Başım önde gözlerim nemli
Biçare kalmışım, çareler bensiz
Gövdemin üstüne devrilir acılar
Hâlâ hayattayım. Hâlâ ölmedim.
Kar beyazı saçlarımın uçlarında yıldızlar
Eli sopalı bir deli fikrimden fikir kovar
Cam kırığı gözyaşlarım
Lime lime doğrarken her bir uzvumu
Hâlâ hayattayım. Hâlâ ölmedim.
Makineler döverken harmanını
Gövdemin üstünde yedi yirmi dört
Bir bankamatik gibi sağılmakta
Göğsümden kanlı sütüm
Çivili ellerim, ellerinde çiviler
Çaktıkça çakar, çaktıkça çakar
Çivi çiviyi söker derler
Sökülürken bir bir dişlerim
Hâlâ hayattayım. Hâlâ ölmedim.
Üçüncü Dünya harbi değil bende kopan
Top, gülle, tüfek, taş ve sapan
Işın silahları, atomun atomunun bombası
Uzaydan vurulmaktayım
Baktığım yıldızlardan, aydan
Uzaktan vurulmaktayım
Parça pinçik olmamışsa bedenim
Hâlâ hayattayım. Hâlâ ölmedim.
Ve en büyük zaaflarımı
Dizerler kurşuna bir bir
Beynimin her bir hücresi ayrılmış
Her birine ayrı bir işkence ederlerken
Demek ki!
Hâlâ hayattayım. Hâlâ ölmedim.
Derken!
Bir efsunlu bakış paramparça eder beni.
Savaş SARIKAYA - AYDIN
---------------------------------------------
USUL USUL
Umut ilkbaharla gelir,
İner yemyeşil bağlara;
Dağların nazlı ceylanı
Açar gönlünü dağlara.
Saçlarına usul usul dökülür yağmur;
Gülerken sevdalı durur, severken mağrur.
Yaylaların en serini
Alır gider kederini.
Ufka verir gözlerini
Türkü tutturur çağlara.
Saçlarına usul usul dökülür yağmur;
Gülerken sevdalı durur, severken mağrur.
Işıl ışıl sular gibi,
Gülü suya salar gibi,
Aynalara dalar gibi
Dalar derin hülyalara.
Saçlarına usul usul dökülür yağmur;
Gülerken sevdalı durur, severken mağrur.
Levent TOPLUDAL – NAZİLLİ
-----------------------------------------------
SALİM KALMADI
Biletim kesildi, gurbet eline,
Gidiyorum artık, çıkma yoluma,
Bir sana baktım yâr, birde halıma,
Seninle baş eder, halım kalmadı.
Ciğerin delinsin ,hep kan kus dersin,
İstemem bu zulmü sana göstersin,
Ölmeden kabire , koymak istersin,
Bana etmediğin, zulüm kalmadı.
Sormadın halimi, sene de bir gün,
Sevmedin yürekten, hep ettin sürgün,
Bu yüzden yaralı, bu yüzden kırgın,
El atsam tutacak, dalım kalmadı.
Yozgatlı Şaban'ım, halımda böyle,
Var ise yanlışım, doğruyu söyle,
İlişkim kesildi, kalmadı köyle,
Evim barkın yandı, salım kalmadı.
Şaban KAHRAMAN - YOZGAT
----------------------------------------------
AĞLAMA YÜREĞİM
Ağlama yüreğim ağlama yeter
Dermanı bulunmaz derdin var senin
Yıkılır kalırsan olursun beter
Elinden tutacak yarin yok senin.
Ağlama yaşların dökme boşuna
Sitemin duyan yok gelme kurşuna
Yansın bu yüreğim gitsin hoşuna
Yangını söndüren karın yok senin.
Yürek ağlar iken yaşın sel olur
Saçların dağıtan rüzgar yel olur
Seversin o sevdan bir gün el olur
Yaşlarından başka varın yok senin.
Sevdamı yazmışlar kara kışına
Zehir-i katmışlar pişen aşıma
Güner’i bıraktın kendi başına
Sırtını verecek dalın yok senin…
Güner TEKİN – KARS