Zenginlerin acımasızlıkları her gün tanık olduğumuz bir şey. Özellikle günümüzün zenginleri, bizimle birlikteyken gruptan sıyrılma becerisini gösterenlerdir. Eski zenginlerimiz zaten bize yabancı olan kişilerdi. Onlar şimdi ülke eşiğini atladıkları için kendileriyle fazla muhatap olmuyoruz. Ama yeni zenginler aynı sokaktan, aynı mahalleden, aynı ketten olan insanlar. Kendi topluluklarını geride bırakarak hızla yükseldiler!.. Yükselirken yanlarından geçip gittikleri insanlara farklı bakmaya başlayan insanlar oldular. Onlar sadece bizleri geride bırakmadılar, insanlık da onlardan uzaklaştı!...
Güvenlik sözcüğü bir ön ek almadan yalın olarak kullanıldığı zaman, kapsamı flu bir görüntü verir. Güvenlik sözcüğünün başına, “ulus”, “milli”, can gibi sözcükler gelince anlam alanı belirlenmiş olur. Can güvenliği, belirli bir bölgedeki varlıkların tamamını kapsar. Güvenlik, varlık koruma ve sürdürmenin güvencesidir. Süreç olarak şimdiyi kapsar. Güvence geleceğe ilişkindir. Örneğin; hava alanı, köprü, yol ve şehir hasta haneleri için hazine garantisi verilmiştir ve bu güvenceler dolara bağlanırken; uzlaşmazlık halinde Londra Mahkemeleri güvenceyi tamamlayan halka olmuştur. Bir Zafer Havaalanı örneği var ki, evlere şenlik. Şu ana kadar yapım maliyeti ödenmiştir buna karşın, önümüzdeki yıllarda da ödenmeye devam edilecektir(!) Başlangıcından buyana saptanan hedeflerden sapma % 95- 98 aralığında devam etmektedir. Birinci yıl bu sapma görüldüğünde önlem alma gereği doğardı. Sözleşmede bu gibi hallere ilişkin bir düzenleme yok ise; bu ülke yararına olmayan bir durumu gösterir. Devlet adına yapılan bu sözleşme, hiçbir gerekçesine katılmamamıza karşın hepimizi bağlar. Bu duyarlıktan hareket ederek sözleşme gözden geçirilmeli ve yeni esaslara bağlanmalıdır. Hiçbir sözleşmenin sonsuz bağlayıcılığı olamaz. İşin içinde danışıklılık varsa, kayırma varsa ve birileri buradan yararlanıyor ise, konunun araştırılması kaçınılmaz hale gelir. Eskiden olsaydı, bir ilkokul mezunu çocuk bile, ülke zararına olan böyle bir sözleşmenin altına imza koymazdı! Yetkililerin sorumlulukları bu tür aykırılıkları kapsamaz mı?
Güvenlik algısı, kişileri konum ve koşulları ile ilgilidir. Kişisel konumlar belirleyici olunca, kaçınılmaz olarak sınıfsallık olaya damgasını vurur. Örtük olarak ve el koyma biçiminde sürdürülen bu paylaşımlar, tamamen kayırmacı bir sınıfsal yaklaşımdır. Sonuçta yığınlar nöbete giderken; alan memnun, satan memnun halleri ortaya çıkıyor!
Ülkemize ait olup, yabancılara veya kayrılan yakınlara satılan işletme ve zenginlik kaynaklarımız kamu yararı açısından kabul edilebilir gibi değildir. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriyken; şimdi her şeyi dışarıdan alıyoruz. Şeker fabrikalarını satmak hangi yararları sağladı bize? Oysa tüm kaynaklar tüm ulusun ortak malıdır. Halkımızın güvenliği ve güvencesi, bu varlıklarla ilişkilidir. Seka Kağıt Fabrikasının satış fiyatı beş milyon iken; hurdaların satış fiyatı on bir milyon idi (!) Arsa ve sosyal tesislerin satışından alıcı yetmiş bir milyon kazanmıştı(!) Üstelik söylemeye çalıştığımız şey, sadece şu anda yaşayanlarla ilgili olmayıp; çocuklarımız ve torunlarımızın da geleceği söz konusudur. Normal bir insan kendisine ait olan varlıkları kesinlikle ve bu şekilde elden çıkarmaz!
Varsılların en büyük güvencesi, yaratmış oldukları sistemlerdir. Her koşulda ülke yararını ön planda tutan politikaların uygulandığını söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Böyle bir yapıda sıradan vatandaşların güvenliğinden söz etmek de olası değil. Çünkü genel çoğunluğu oluşturan sıradanlar, varsılların tercihleri arasında yoktur. Yangında ilk kurtarılacaklar arasında sıradanlar, son sırada bile yer almaz! En zor durumda olan emekliler görmezden geliniyor!...
Milli iradeye ters kelepçe takanlara karşı çıkmak için muhalif olmak bile gerekmez. Bunun için sadece insan olmak yeterlidir. Siyasetin toplumsallaşması, toplumsal sorunlar karşısında tavır almasıyla görünür hale gelir. Toplumsal mücadele alanlarında ve dişini tırnağına takarak ve can havliyle mücadele edenlerin safında yer almak ile olanaklı hale gelir. Benim muhalefet kanadında yer alanlara önerim; CHP, İYİ PARTİ, DEVA, GELECEK, DEMOKRAT PARTİ ve Zafer Partisi birer heyetle AKBELEN’de ağaç kesimini engellemeye çalışan halkımızın saflarında yerlerini almalarıdır!