​​​​​​​GÜNEŞİN DİLİ

İnsan Yeryüzünde ilk defa Güneş’i görünce hayrette kalır. Buna bağlı olarak bir ana dil türemiştir. Bu ana dilden de diğer diller doğmuştur. Bu güneş dil teorisini Atatürk ileri sürmüştür.

Başlığı yazar, şair ve çevirmen Matthias Göritz’in Die Sprache der Sonne belgesel romanından aldım. Romanda Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı reformlardan, Dil Reformu’na etraflı olarak yer verilmiştir.

Halkın konuştuğu dil, Latin harfleriyle yazılınca daha kolay Türkçe okuma yazma mümkün olmuştur. Erkeklerde yüzde dört, kadınlarda binde bir iken okuma yazma oranı toplumda kısa zamanda yüzde yetmiş, sekseni bulmuştur.

Bu kitap, bir aile romanının çevreden ve tarihten ayrı yazılamadığını kayıtlıyor. Bir neslin yaşadığı dram, travma ailede sonra gelen nesillere devrediliyor.

Yaşadığımız 2023 yılında gezegenimizde 110 milyon insanın sığınmacı durumunda yollarda olduğu haberi duyuluyor. Sığınmacıların mülteci olarak gelmek istediği ülkelerin başında Federal Almanya geliyor. Türkiye’den de ayrılan ve ayrılmak isteyenler istatistiklerde, araştırmalarda sayıları duyuluyor.

Kürede göçmen ve göç konusunda oldukça duyarlı olan Almanya’da, tam seksen yedi yıl önce bunun tersi yaşanmıştı. Yani ülke dışına kaçabilen muhalif ve Yahudi dininde olanlar hayatını kurtarıyordu.

Romanda anlatı New York, Berlin ve İstanbul üçgeninde geçiyor. En kısa zamanda Türkçe’ye çevrilmesini bekliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunu yaşamış, Mustafa Kemal Atatürk’ü bizzat tanımış, 1936 yılında İzmir’de dil kongrelerine katılan Georg Naumann tarihî bilgiler veriyor.

Lee, otuz yaşlarında New York’ta yaşamış akademisyen, gazeteci Berlin’e yolu düşmüş. Annesi Mary’den çok anneannesi Helene ile iyi anlaşır. Vefatından önce sakladığı günlükleri torununa emanet eder. Günlüklerde adı sık sık geçen 116 yaşına ulaşmış, İstanbul’da yaşayan gazeteci Naumann’ı tanımak ve Helene’nin geçmiş izlerini sürmek için İstanbul’a gider.

Hikâyenin çoğu İstanbul’da geçer. Lee, verilen İstanbul’un iki haritasıyla anneannesinin izini sürerken, kitap gezi rehberi niteliği kazanıyor.

Helene, Mustafa Kemal Atatürk’ün yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda bilgilerinden faydalanmak için davet ettiği, Hitler rejiminden kaçmak zorunda olan şanslı Alman bilim, sanat insanlarından biridir. Öğretim üyesi Erich Auerbach’ın asistanı olarak çalışır, sonra New York’a gidiyor.

Atatürk, Einstein’in yazdığı rica mektubuna cevap olarak, yüzlerce muhalif Alman ve Yahudi dinine inanan insanları Türkiye’de barındırmış ve koruma altına almıştır.

Lee, Naumann ile Helene arasında geçen karanlık kalan tarihi, olayı merak eder. Dedesi olabileceğini tahmin eder.

Naumann arzu etmediği halde Hitler rejiminin İstanbul’a Avusturya’dan gönderdiği, casusluk yapmak zorunda bırakılan bir gazetecidir. Kendisine çok iyi davranan mülteci durumunda, sürgünde yaşayan muhalif Yahudi ve Almanların özel hayatına kadar gizli bilgileri iletiyordu. Vicdan muhakemesinin en büyük ve etkili mahkeme olduğu görülüyor.

Hitler, Mustafa Kemal Atatürk’ün reformları hakkında bilgileri, detaylı olarak bilmek istiyordu. Almanya’nın Versay Antlaşmasına teslim olmasını doğru bulmuyordu. Bu nedenle İkinci Paylaşım Savaşı’na hazırlanıyordu.

Lee, 1936 yılından ilk nesilden kalan günlük ve mektuplara dayanarak hazırladığı doktora çalışmasını Hannah Arendt koleksiyonuna veriyor. 2016 yılında kendisi Helene’nin izidir.

Her yaşlı insan bir kitaptır.  Çin atasözü

O halde yaşlanmadan önce günlük tutmaya başlamalıdır.

Romanda adı geçen aileden üç kadının anneanne, anne ve torun, aşk hayatı sevdiği erkeklere karşı mesafeli, her üçü de meslekte yükselmeyi aile hayatına tercih ediyor. O halde göç sorunu yalnız politikacıların konusu değildir. Göç ve sürgün hayatının gelecek nesillere negatif etkisi göz önünde tutulmalı. Dram ve travma yaşayan insanların hüznü gelecek nesillere geçiyor. Mutsuz, huzursuz insanların teşkil ettiği toplum da sağlıklı olmaz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda hizmet eden Alman politikacıları, Ernst Reuter gibi ve diğer bilim insanlarının hizmetleri tarih kitaplarına yazılmalı.

Yine emeği geçen Türk yazar ve diğer aydınları, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmed Hamdi Tanpınar gibi, gençlere öğretmelidir.

Bu romanı Facebook’ta tavsiye eden Halit Çelikbudak’a teşekkür ediyorum.

Bir insan geride iz bırakmamışsa çabuk unutulur. Almanya’ya ilk gelen konuk Türk işçilerin bıraktığı izleri üçüncü nesil, yani torunları yazıyor.

Göç sorunu popülistlere bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur, bilimsel olarak işlenmelidir.

Okuyarak kalın!

Kaynak olarak kullandığım bu kitap (Almanca) okunmalı ve mutlaka en kısa zamanda Türkçe’ye çevrilmeli:

Matthias Göritz, Die Sprache der Sonne, C.H.Beck Verlag oHG, München 2023

ISBN 978-3-406-80004-7 [kitap]

ISBN 978-3-406 80005-4 [e-kitap]

Her üç ülkeyi de iyi tanıyan yazar hakkında daha fazla bilgi için: www.matthias-goeritz.com