“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!” Bu söz Lord Acton’a aittir. Güç, her koşulda bir birikimdir. Çok doğaldır ki, birikimler her koşulda doğalı aşar. Hemen hemen her güç oluşumunun, daha da güçlü olma potansiyeli ve eğilimi vardır. Bu nedenle her güç yığışımı eninde sonunda iktidara akar(!) Zaten iktidarın öteki anlamı da “güç“ tür. Güç, kendisi gibi olanlar arasından öne geçmeyi başarabilmektir. Bu öne geçme olgusu, mevcut koşulları daha iyi okuma ve değerlendirebilme yetisi ile ilişkilidir. Bir başka açıdan bakıldığında ise; neyi, nasıl, niye ve kimlerle yapabileceğini kavrayarak, her şeye karşın uygulayabilmektir. Yani halkın deyimiyle, “kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek.” tir. Daha açık bir biçimde ifade edersek, egemenlere hizmet ederek onlarla birlikte olmayı tercih etmektir!
Bilinçli bir girişimci için ilk birikim, öteki birikimlerle etkileşime geçebilme potansiyeline sahiptir. Yeni birikimlere erişmek için, kural koyucuların yanında ve uyarında olmak, olması gereken ön adımlardandır. Kural koyucunun veya kural koyucuların yanına ulaşmak ve doğal olarak onlarla amaç ve yol birlikteliği oluşturmak, onlarla bütünleşerek, kural koyabilir hale gelebilmektir. Bu istem özünde bir sınıfsal tercihtir. Bu tercih sermayeden yana ve emeğe karşı olmaktır(!)
Birikime erişmedeki önemli faktörlerden biri, kullanılacak kaynaklar sorunudur. Kişisel güç ve yetenek tek başına yeterli olamaz. Girişimciyi koruyan, kollayan veya engel olmayıp göz yuman bir ortamın olması gerekir. Bu iklimi yaratanlar dolaylı girişimci olarak amaçlarına ulaşabilirler. Bunun en uygun ve etkili yolu; birikimlerin, siyasetin finansmanına katılmasıdır. Bu olgu sonunda o girişimcileri, karar vericiler platformuna taşır.
Girişimci biriktiriciler, belirli noktalara eriştiklerinde, öncelikle kamu kaynaklarını kullanırlar. Kamu kaynaklarını kullanırken de kamu gücünü arkalarına alırlar. Yani, halka karşı devlet gücünü kullananlar devreye girer. Devlet halk için olması gerekirken; halkın varlıklarına el koymak söz konusu olduğunda, halka karşı girişimler gündeme gelebilir.
Güç, sorun çözen, iş üreten olumlu bir şeydir. Bu güç, demokrasilerde yapıcı, diktatörlüklerde ve otoriter yapılarda temel haklar ve hukukun üstünlüğü söz konusu olunca yıkıcıdır! Özellikle zor alımlarda ve paylaşımlarda bu olumsuz güç öne çıkar. Ne yazık ki, güç olgusuna katkı sunanlar, o gücün olumsuz etki ve istenmeyen sonuçlarına katlanmak zorunda kalırlar. Olumsuz güç oluşumuna katkı sunarken o olgudan olumsuz olarak etkilenenlerin feryatlarını duymazlıktan gelirler. Aynı kişiler olay ve gelişmelerden olumsuz olarak etkilenerek seslerini çıkardıklarında, seslerinin duyulmadığından yakınırlar(!)
Gücü olumlayan, onu denetleyip dengeleyen yapıların oluşturulması gerekliliğinde ötesinde kaçınılmazdır. Denge ve denetleme demokratik yapıların olmazsa olmazlarındandır. Parlamenter sistem bu nedenle önemli ve gereklidir. Özellikle kuvvetler ayrılığı bu nedenle tercih edilmelidir. Adil paylaşım ve fırsat eşitliği, güç oluşumlarından olumsuz olarak etkilenebilirler...
Denetlenmeyen ve demokratik olarak dengelenmeyen bir güç mutlaka; doğrudan, hukuktan, adaletten, güzelden, iyiden ve yararlı olmaktan sapar. Bu bozunum kaçınılmaz olarak çürüme ile iç içe geçer(!)