GÖKTÜRKLER DÖNEMİ VE İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLETİ iDARİ ŞEKLİ!

Kağan, Han, Hakan, Yabgu, Tanhu: Devlet yöneticileri veya imparatorlar İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Han, Hakan, Kağan, Yabgu veya Tanhu olarak adlandırılmıştır.

Kut: Türk inanış ve düşünüş siteminde, devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından Türk Kağanına verildiği kabul edilmektedir. Bu düşünceye “Kut” adı verilmektedir.

Tigin: Kağan’ın erkek çocuğuna “Tigin” adı verilmektedir.

Şad: Kağan’ın erkek çocuklarının, devlet yönetiminde tecrübe kazanmaları için ülkenin çeşitli bölgelerinde “Şad” adı verilen kişilerin yanında eğitilmeleri sağlanırdı.

Hatun: Devlet yönetiminde Kağan’ın yanında yer alan eşi, “Hatun” olarak adlandırılır ve Hakan sefere çıktığında ülke “Hatun” tarafından yönetilir, elçiler “Hatun” tarafından kabul edilir. Bu anlayış, Türk kültüründe kadına verilen değeri göstermesi bakımından da önemli bir anlayıştır.

Veraset Sistemi: İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Kağan’ın ölümünden sonra tahta kimin geçeceği hususunda belirli bir sistem yoktur. Devlet, Kağan’ın ailesinin ortak malı olarak kabul edildiğinden, Kağan’ın erkek çocuklarından herhangi birinin tahta talip olması veya tahtı ele geçirmek için diğer kardeşleri ile mücadeleye girişmesi sık yaşanan durumlardan biriydi. Belirli bir devlet teşkilatı oluşturan Mete’den sonra bile, İmparatorluk kardeşler arasında Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu durum, Türk devletlerinin kısa sürede bölünmesine ve gücünün zayıflayarak yıkılmasına neden olmuştur.

İkili Sistem: Devlet; doğu-batı veya sağ-sol olmak üzere ikiye bölünerek yönetilmiştir. Türk inanç ve düşünüş sisteminde doğu, kutsal kabul edildiğinden devletin merkezi doğuda bulunmuştur ve devletin başına da doğuda bulunan Kağan geçmiştir. Batıya ise, Kağan’ın kardeşlerinden biri veya Kağan’ın oğlu atanmış, bu kişiye de “Yabgu” unvanı verilmiştir.

Kurultay-Kengeş: Devlet, Kağan ailesinin malı olarak kabul edilmekle birlikte, devlet işleri, “Kurultay” veya “Kengeş” olarak adlandırılan danışma meclisi aracılığıyla yürütülmüş; çeşitli sosyal, askerî, siyasî ve dinî konular bu Kurultaylarda görüşülüp, karara bağlanmıştır.

Toygun: Kurultaya katılma hakkı bulunan kişilere “Toygun” adı verilmektedir.

Toy: Kağan tarafından düzenlenen yemekli toplantılar ve eğlenceler “Toy” olarak adlandırılmıştır.

Başkentler: Hun ve Göktürk döneminde “Ötüken”, Uygur döneminde ise “Karabalgasun-Ordubalık” başkent olarak kabul edilmiştir.

Aygucı: Başbakan

Buyruk: Bakan

Bitikçi: Sözlük anlamıyla “Yazan, yazıcı” anlamına gelen bu sözcük, İslamiyet öncesi Türk devletlerinde “Katip”lere, devletin yazışmalarını yapan kişilere unvan olarak verilmiştir.

Tamgacı: Devletin dış işlerinden sorumlu olan kişiye “Tamgacı” adı verilmiştir.

TARKAN: İslamiyet öncesi Türk devletlerinden ordu komutanları “Tarkan” unvanı ile anılırdı.

Apa: Devlet içerisinde çeşitli görevleri olan sivil yöneticiler “Apa” olarak adlandırılır.

Tudun: Devletin vergiye bağladığı diğer devletlerden vergilerin tahsili ve denetimi işi “Tudun” adı verilen memurlar tarafından yapılmıştır.

Yargucı: Yargıçlar

Yargu: Hakan’ın başkanlık yaptığı mahkemeler. Siyasi suçlara bakılırdı.

Ağılığ: Hazine görevlisi

Türklerde Töre geçerlidir Töre konuşursa Kağan saygı gösterir.

İslamiyet Öncesi Türk Toplumunda Din ve İnanış:

İslamiyet öncesi Türk toplumunda “Gök Tanrı Dini” olarak adlandırabileceğimiz bir dinî inanış hakimdi. Bu inanç sistemine göre “Gök Tanrı” göğün yedinci katında oturmaktaydı. Dünya; yer, gök ve yer altı olmak üzere üçlü bir yapıda kabul edilmekteydi. “Gök Tanrı”nın Türk hakanına dünyayı idare etmesi için “Kut” verdiğine inanılırdı.

Şamanizm: İslamiyet öncesi Türk toplumlarında dinî törenler “Şaman”lar (Kam, Baksı) tarafından idare edilmiştir.

Atalar Kültü: Türkler, hayatın ölümden sonra da devam ettiğine inanırlardı. Bu nedenle ölen atalarını unutmazlar, onları belirli dönemlerde anarlar ve onlar için çeşitli büyüsel uygulamaları yaparlardı. Bu uygulamalar “atalar kültü” olarak adlandırılmaktadır.

Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Eski Türk inancına göre, her varlığın bir ruhu vardır. “Yer-Su” ruhları olarak adlandırılan bu inanış, eski Türk inanç sisteminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Sadece Uygurlar, yerleşik hayata geçtikten sonra Maniheizm ve Budizm’i, Hazarlar Musevilik inancını, Bulgarlar ise Hıristiyanlık inancını kabul etmişlerdir.

Eski Türklerde Aile: İslamiyet öncesi Türk toplumunda aile, toplumun temel yapı taşı olarak kabul edilmiş ve aile hayatına çok önem verilmiştir. Türklerde erkek, aile reisi olarak kabul edilmiş, ancak kadına da toplumsal yaşam içerisinde çok değer verilmiştir. Türklerde istisnalar dışında “Tek Eşli” evlilik biçimi vardır.. Eski Türkler kök Tengri inancına sahipti)

İslamiyete geçildiği dönemdeki ilk Müslüman Türk devletlerindeki yönetim!

751 yılında Çinliler ve Abbasiler arasındaki Talas savaşında, Arapların yanında yer alan Karluk, Yağma ve Çiğil gibi Türk boyları, İslamiyet’i kabul etmişler ve Türkler bu tarihten X. yüzyıla kadar büyük oranda Müslüman olmuşlardır. İslamiyet’in kabulü sadece sosyal ve kültürel hayatı değil, aynı zamanda devlet yönetimini de etkilemiştir. Türkler bu döneme kadar dünyayı medeniyet ve adalet dağıtma genişleme çabası güderken islamiyetle birlikte “Türk cihan hakimiyeti mefkuresi” olarak adlandırılan ve Türklerin, Tanrı’dan “kut alarak”, dünyaya düzen vermeye gönderildiği düşüncesinden hareketle düzenlenen seferler, İslamiyet’in kabulü ve “cihat” düşüncesinin benimsenmesiyle birlikte, İslamiyet’i yaymak için düzenlenmeye başlamıştır.

İlk Türk-İslam devleti “Karahanlılar”dır. Gazneli ve Selçuklu hükümdarları “Sultan” unvanını kullanmışlardır.

Hükümdarlık Sembolleri: Türklerde; “Otağ, Sancak, Davul, Tuğra, Arma, Unvan, Hilat (Giysi), Taht, Asa ve Çetr (Saltanat Şemsiyesi)” hükümdarlık sembolleri olarak kullanılmıştır.

Selçuklular döneminde yönetim sistemi, diğer Türk devletlerine göre daha da gelişmiş, devlet yönetimi ile ilgili meseleler “Divan-ı Saltanat” olarak adlandırılan, büyük bir divanda görüşülmüş ve karara bağlanmıştır.

Sultan: Türk-İslam devletlerinde devlet başkanları arapça “Sultan” olarak adlandırılmıştır.

Veraset: İslamiyet öncesi Türk devletlerinde görülen “Veraset” anlayışı, İslamiyet’in kabulünden sonra da devam etmiştir.

Melik: Sultan’ın çocukları “Melik” unvanı ile anılmıştır. (Arapçadır- Türkçesi ve öncesi Tigin)

Hacip: Divan üyeleri ile Sultan arasındaki ilişkiyi düzenler.

Atabey: Sultan’ın çocuklarının eğitim ve öğretimlerinden sorumlu olan kişilerdir. (atabey deyimi İslamiyet ile ortaya çıkmışdır, öncesi şad olarak geçer).

Menşur: İslamiyet öncesi Türk toplumlarında yoktur. Herhangi bir olay veya kararla ilgili olarak halifenin onayının alınması işlemine “Menşur” denir (Arapça).

Vezir: Sultanın vekili olarak bütün devlet işlerinden sorumludur (arapça).

Divan-ı Saltanat (Hükümet): Divanda iç ve dış işler, maliye, ordu, eğitim, genel teftiş ve yazışma işleri görüşülür.(araplardan bize geçmiştir Türklerde saltanat yoktur)

Divan-ı Arz: Askerlik, ordu işlerinden sorumludur.(Arapça)

Divan-ı İstifa: Mali işlere bakar. Divanın sorumluluğunu da yapardı. (Arapça)

Divan-ı İşraf: Askeri ve hukuki işler dışında tüm işler dışında her türlü denetim işine bakardı.(Arapça)

Divan -ı Tuğra: İç ve dış yazışma işlerine bakardı. (Divan Arapça, Tuğra Türkçe)

 

 

İslamiyetin başlarında ki Bazı Önemli Türk Bilim Adamları:

Özellikle X. yüzyıldan itibaren bazı önemli bilim adamları da Selçuklu coğrafyasında yetişmiştir.

Nizamülmülk: “Siyasetnâme” adlı bir eseri olan Nizamülmülk, kurmuş olduğu ve kendi adı ile anılan medreseler ile bilimin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

Farabi: Felsefe, matematik, astronomi ve fizik bilimleriyle ilgili önemli çalışmaları vardır.

Gazali: Yaşadığı dönemin en önemli felsefe alimlerinden biridir.

İbn-i Sina: Özellikle tıp alanındaki çalışmaları ile ün kazanmıştır. Biyoloji, fizik ve felsefe ile ilgili de çalışmaları vardır.

El-Birunî: Astronomi, tarih, coğrafya ve matematik alanında çalışmaları olan dönemin en önemli bilim adamlarından biridir.

Türkler ilk olarak “On İki Hayvanlı Türk Takvimi”ni kullanmışlardır. İslamiyet’in kabulü ile “Hicrî”, “Celalî” ve “Rumî” takvim kullanıldıktan sonra, Cumhuriyet döneminden itibaren “Miladî” takvim kullanılmaya başlanmıştır.